Azerbaycan halkı, asırlar boyunca şekillenen zengin kültürel mirasa ve özgün millî değerlere sahiptir.

          Bu değerlerden biri de millî başörtüsü olan kelağayıdır. Müslüman kadınların başörtüsü, tarih boyunca güzelliğin, iffet ve onurun, saygının ve sadakatin simgesi olarak kabul edilmiştir. Azerbaycan coğrafyasında en yaygın kullanılan başörtüsü olan kəlağayı, kare biçiminde hazırlanır. Dokumasında ise özel koşullar altında yetiştirilen ipekböceklerinden elde edilen ipek iplikler kullanılmaktadır. Bu zanaat, yüksek bir estetik zevk ve incelik gerektirir.
          Kelağayı, yüzyıllardır Azerbaycan kadınının zarafetini, halkın estetik anlayışını ve zengin kültürel mirasını yansıtan geleneksel bir başörtüsüdür. Kare biçiminde, ipek iplikten dokunan bu geleneksel giysi, yalnızca bir başörtüsü olmanın ötesinde bir sanat eseri olarak da değerlendirilir. Günümüzde hâlâ güncelliğini koruyan kelağayı, hem günlük hayatta hem de bayram ve törenlerde önemli bir yer tutmaktadır. Azerbaycan’ın birçok bölgesinde bu başörtüsü “çerket” (ya da “çargat”) ve “örpek” isimleriyle de anılmaktadır. Özellikle vurgulanmalıdır ki, kəlağayı kullanımı yalnızca dini inançlarla bağlantılı değildir.
Bu başörtüsü, öncelikle millî kıyafetimizin ayrılmaz ve tamamlayıcı bir unsuru olarak ön plana çıkmıştır. Beyaz ipek ipliklerden dokunan kəlağayının boyanmasında, çeşitli bitkilerin kabuğundan, kökünden, meyvesinden ve çiçeğinden yararlanılmaktaydı. Boyanmış kumaş kurutulduktan sonra, özel kalıplar kullanılarak desenlendirilirdi. Belirtmek gerekir ki, bu kalıplar dayanıklılıkları nedeniyle özellikle orman armudu gibi sert ağaç türlerinden yapılmaktaydı. Üzerlerine ise Azerbaycan halkına özgü millî motifler, geometrik ve bitkisel unsurlar işlenir; bu kalıplar özellikle kəlağayı süsleme işinde kullanılmıştır. 
         Kelağayının tarihi çok eskilere dayanır. Bazı kaynaklara göre, milattan önce V–VI yüzyıllarda, İran Şahı I. Dara döneminde saray kadınları arasında bu tür başörtüleri yaygın olarak kullanılmıştır. Hatta 10. yüzyıla ait “Hudud el-Alam” adlı eserde, Azerbaycan’ın Berzend şehrinde başörtüsü üretiminden bahsedilmektedir. Orta Çağ boyunca ülkemizin çeşitli bölgelerinde kelağayı dokumacılığıyla uğraşan küçük atölyeler faaliyet göstermiş; 18. yüzyıldan itibaren ise Azerbaycan’ın Basgal, Şeki, Gence ve Şuşa şehirleri bu sanatın başlıca merkezleri hâline gelmiştir. Özellikle İsmayıllı’nın Basgal köyü bu alanda öne çıkmıştır. Tarihçi Mais Ceferov’un araştırmalarına göre, başlangıçta bireysel olarak hazırlanan kelağayılar, zamanla 'şerbafkhane' adı verilen atölyelerde daha profesyonel bir şekilde üretilmeye başlanmıştır.
1784 yılında seyyah Georg Forster, Şirvan’dan Astrahan’a gönderilen ipeğin büyük kısmının Basgal’a ait olduğunu yazmıştır. 19. yüzyılda ise Basgal ve Gence, kelağayı sanatının merkezleri hâline gelmiştir.
        Bu sanatın uluslararası tanınırlığı da dikkat çekicidir. 1862 yılında Londra’da düzenlenen dünya sergisinde, Basgallı usta Nesir Abdülaziz oğlu kelağayı ve kanovuz kumaşlarıyla katılarak gümüş madalya ve diploma ile ödüllendirilmiştir. Basgal halkı asırlar boyunca Avrupa ve Doğu’nun birçok ülkesiyle yoğun ticaret ilişkileri kurmuştur. Onların ünü Rusya’dan, Orta Asya’dan ve hatta uzak Hindistan’dan duyulmuştur. Kelaghayiye (ipek başörtüsüne) olan talep başka bölgelerde oldukça yüksek olduğundan, Basgal’lı ustalar tüm yıl boyunca ürettikleri kelaghayileri Aşkabat, Taşkent, Buhara, İran ve diğer ülkelerin pazarlarına göndermişlerdir. Hatta bazı ülkelerde ve şehirlerde Basgal’lılara ait kelaghayi atölyeleri de faaliyet göstermiştir. Araştırmacıların aktardığına göre, geçen yüzyılın 30’lu yıllarında Özbekistan’ın Semerkant şehrinde Basgal’lıların bir atölyesi bulunmakta ve orada çok ince, kaliteli kelaghayiler üretilmekteydi.

      Kapak 2025 07 12T170408.100

                                    Şekil 1. Keleğayi ve kalıpları
          Millî motiflerimizden biri olan “buta”, kelağayı süslemelerinde en sık tercih edilen öğelerden biridir. Neredeyse her bölgede belirli motifler, o bölgenin ustaları tarafından kendine özgü tarzda işlenir; bazen bu süslemeler doğrudan bölgenin adıyla anılmaktaydı. “Muğan butası”, “Bakü butası”, “Hile butası”, “Şirvan butası”, “Nahçıvan butası” gibi örneklere baktığımızda, sadece buta motifinin onlarca çeşidinin mevcut olduğu görülmektedir. “Şah buta”, “sade buta”, “eğri buta”, “dilcikli (ya da dişli) buta”, “kıvrımlı buta”, “çengelli buta”, “kestane buta”, “badem buta”, “dik (ya da sivri uçlu) buta”, “çift buta”, “püsküllü buta”, “çiçekli buta” gibi farklı türleri bulunmaktadır. Kompozisyondaki kullanım amacına göre ise bu motifler “aile butası”, “dostluk butası”, “küskün buta”, “sevgili butası” gibi isimlerle adlandırılmaktadır.
Bunun yanı sıra, dağı simgeleyen, suyu temsil eden, güneş, yeryüzü ve hayatı ifade eden diğer öğeler; yer ile gök arasındaki bağı anlatan kuş motifleri ve bitkisel süslemeler de yüzyıllardır kəlağayı tasarımında kullanılan geleneksel motiflerimiz arasında yer almaktadır. Kalıplar üzerindeki desenler oyma tekniğiyle hazırlanır, farklı renklere batırılarak baskı yöntemiyle kəlağayı üzerine işlenirdi.

Kapak 2025 07 12T170322.719
                                        Şekil 2. Keleğayının boyama zamanı
           Kelaghayi ustaları akşama kadar tezgahlarının başından ayrılmazlardı. Araştırmacı Tahir Cafarli’nin de belirttiği gibi, her evden tezgah mekiklerinin, nağmeyi andıran ahenkli sesi — “çak-çuk, çak-çuk” duyulurdu. Ev ahalisi ve küçük çocuklar tezgahın işlemesine yardımcı olurlardı: kadınlar tezgahın altında ipek iplik sarar, çocuklar çehraya benzer alette çubukları ipek iplikle doldurur, erkekler ise kelaghayi dokudukça tüm uzuvlarını — ellerini, ayaklarını, belini, boynunu, hatta düşüncelerini bile kullanırlardı... Kısacası, aile kendi içinde tezgah ile birlikte tek ve mükemmel bir mekanizmayı andırırdı. Bunlardan biri bu süreçten uzakta çalışsaydı, iş ahengi bozulur, verim düşerdi. Herkesin ekmeği, ailenin rızkı, sabah-akşam tezgah başında çalışan aile reisinden veya onu yerine geçebilecek oğullarından ibaret olurdu. Basgal’da asırlar boyunca alışkanlık haline gelmiş bu yaşam tarzını hiçbir şey ve hiçbir kimse bozamamıştır.
        Basgal kelaghayilerinin kendine özgü kompozisyonu, sembolik anlamı, süsleme öğeleri ve renk uyumu vardı. Bu kelaghayilerde, ülkemizin doğal güzelliklerinin yanı sıra halk yaşamının birçok özelliği, milli-manevi dünyamızla ilgili tören ve olaylar ile halk sanatının farklı alanlarını yansıtan motifler ve süslemeler yer almaktaydı. Örneğin, “Yeddi rəng” (yedi renk iplik), “Heyratı”, “Bəstə-nigar”, “Gelinlik” (kenarları yeşil, ortası kırmızı), “Nohudu”, “Mixeyi”, “Yeşil-siyah”, “Yemişani”, “Zeytuni”, “Ağzemin-zanbağı”, “Ağzemin-qızılı”, “Qızılı”(Altın renkli) gibi isimlere sahip kelaghayilerin her biri aslında bir destan, bir masal, bir türkü gibidir. Zengin hayvan, geometrik ve bitkisel motiflere sahip bu kelaghayilerin isimleri ve desenlerinin felsefesi, anlamı ve halk yaşamındaki özel yeri vardır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başlarında Basgal’da Usta Hacı Hemid Talıb oğlu, Kerbelayi Abdulxaliq Eşref oğlu ve dokumacı Aliabbas Cebrayıl gibi çok ünlü basma desen ustaları faaliyet göstermiştir.

Kapak 2025 07 12T170230.978

                      Şekil 3.Keleğayının desen basımı
        Kelaghayi üretiminin teknolojik özelliklerinden bahseden Basgal’lı uzman, günlük 25-30 kelaghayi üretmenin mümkün olduğunu belirtmektedir. Üretim süreci ardışık birçok zanaat ve mesleğin sentezinden oluşmaktadır. Burada iplik eğirme, dokuma, boyama ve desen basma iş kolları yer almaktadır. Bu işlemler ya ayrı ayrı profesyonel ustalar tarafından ya da tek bir profesyonel usta tarafından yapılmaktadır; bu ustalara halk arasında “ustakar” denilmektedir.
Kelaghayiyi süsleyen ve ona ün kazandıran öncelikle renk simgesiydi. Bu da hem boyama maddesinin kalitesiyle hem de boyacının yaratıcılık hayal gücü, renk uyumu, renkleri seçme ve birbiriyle uyumlu hale getirme becerisiyle ilgilidir. Bu anlamda kelaghayi boyacılığı, geleneksel boyamacılığın diğer alanlarından, özellikle ipek boyamacılığından oldukça farklıdır. Bu konuda bize Abbasəli usta bilgi vermektedir. Acele etmeden kağıt üzerinde çeşitli çizgiler çizen usta, bu desenlerin yüzlerce yıllık bir geçmişi olduğunu, nesilden nesile aktararak günümüze kadar ulaştığını belirtmektedir. Ancak çoğu zaman desenler birebir kopyalanmaz, bazı renkler yenilenir, ek süslemeler yapılır ve böylece yeni bir kelaghayi görünümünde az da olsa değişiklik olur. Abbasəli usta “Bu kelaghayiler çok yerlere gitmiştir. Kim bilir, belki en ünlü müzelerde bile yer almış, sergileri süslemiştir...” demektedir.
Yüzyıllardır yaşatılan bu sanat, 2014 yılında UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Mirası Hükümetlerarası Komitesinin 26 Kasım 2014 tarihli toplantısında, Azerbaycan’ın kəlağayı sanatı “Kelağayı Sembolizmi ve Geleneksel Sanatı” adıyla UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Temsili Listesi’ne dahil edilmiştir! Böylece Haydar Aliyev Vakfı, Kültür Bakanlığı, ülkemizin UNESCO nezdindeki daimi temsilciliği ve Azerbaycan Cumhuriyeti UNESCO Milli Komisyonu’nun birlikte yürüttüğü çok yönlü çalışmalar sonucunda, komite kəlağayı sanatının Azerbaycan halkının milli-manevi değerler sistemi ve geleneklerinde en önemli kültürel örneklerden biri olduğunu uluslararası düzeyde tescillemiş oldu.

Kapak 2025 07 12T170142.083

              Şekil 4. Azerbaycan’ın Birinci Cumhurbaşkanı Yardımcısı Mehriban Aliyeva kelağayı takarken
          Kelağayının hazırlanmasında özellikle tahtadan yapılmış, çeşitli motiflerle süslenmiş kalıplar kullanılır. Günümüze ulaşan bu kalıpların çoğu ustaların atalarından miras kalmıştır.
Bu kalıplar genellikle ahşaptan – özellikle meşe (palıd) ve ceviz (qoz) ağaçlarından – yapılır ve üzerlerinde geleneksel motifler oyuludur. Desenler bu mühürlerle kelağayıya baskı tekniğiyle (basma-nakış üsulu) aktarılır. Geçmişte kelağayı kadın başörtüsü olarak kullanılsa da, üretimi genellikle erkekler tarafından yapılırdı. Zamanla kadınlar da bu sanatın inceliklerini öğrenerek kelağayıya desen basma ustaları olarak tanınmışlardır.
Kelağayı üzerindeki desenler iki ana bölüme ayrılır:
Yelen (kenar) boyunca işlenen geometrik ve bitkisel motifler;
Honça (ortadaki bölüm) ise özel baskı desen tekniğiyle süslenir.
En yaygın kullanılan desenler arasında “Şah buta”, “Saya buta” ve “Küçük buta” desenleri yer alır. Basgal ustaları bu desen kalıplarını genellikle meşe ve ceviz ağaçlarından yapardı. Her bir motifin kendine özgü anlamı ve estetik değeri bulunur.
        Kelağayı, Azerbaycan kadınının günlük yaşamında ve geleneklerinde de özel bir yere sahiptir. Yaşlı kadınlar onu çalma veya dinga, genç kızlar ise örtü olarak bağlarlar. Yas törenlerinde siyah, düğün ve bayramlarda ise rengârenk ve desenli kəlağayılar giyilmesi yaygın geleneklerdendir.
Görücü usulüyle evlilik tekliflerinde nişan yüzüğü kırmızı kəlağayıya sarılarak sunulurdu. Nevruz Bayramı’nda ise semeni kırmızı kəlağayı ile örtülürdü. Gelin arabasına ve atın boynuna bağlanan renkli kəlağayılar ise bolluk ve mutluluğun simgesi sayılırdı.
        Sonuç olarak, kelağayı sadece bir baş örtüsü değil, Azerbaycan kadınının zarafetini, halkımızın milli değerlerini, sanat tarihini ve estetik dünyasını yansıtan kültürel bir semboldür. Bu kadim sanatın yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması, milli kültürümüzün korunması açısından büyük önem taşımaktadır.