Bu kozasından çıkan özgür kelebek hissi, biraz durulup sükûnet bulunca, apartman içine göz gezdirdim.
Dejavu hissim kaybolmuş yeniden eski hayatıma dönmüştüm. O sırada beynimin MR’ı çekilse, yürüyüşüm esnasında daha evvel yaşadığımı hissettiğim anların çokluğundan dolayı, beyin faaliyetimde belirgin bir artış olduğu gözlenebilirdi.
Dajavu, yaşanan bir olayı veya görülen herhangi bir mekânı, daha önceden görmüş olma duygusuydu. Ama benim yaşadıklarım biraz daha çapraşıktı. Karanlık bir odada birdenbire yakılan ışıkla içerideki eşyaların aydınlığa kavuşması, sonra yeniden karanlığa gömülmesi gibi, git gel duygulardı daha ziyade. Bir gün bana bu hususta İsmail Bey:
“Unutmayın ki siz bir psikiyatrsınız, bunları benden daha iyi bilmeniz lazım,” dedikten sonra, sözlerine şöyle devam etmişti:
“Beyinde farklı türlerde hafızalar bulunur. Bir olay yaşanırken ses duyulurken ya da görülürken o andaki bilgiler ilk önce kısa süreli belleğe yerleşir. Ardından bu bilgiler uzun süreli belleğe aktarılma sürecinden geçerler. Yalnız bilgilerin uzun süreli belleğe geçişi sırasında bir sapma olabilmektedir. Sapma yolu kısaltma şeklindedir. Bilgi normal yoldan saparak uzun süreli belleğe iletilir. Bunun sonucunda da o andaki algı kişiye uzun süreli bellekten gelmiş gibi algılanır ve dejavu dediğimiz hadise yaşanır. Bundan başka dejavu farklı sinirsel hastalıklarda da meydana gelmektedir.”
Oysa, artık benim uzun süreliği belleğimden gelen anlar o kadar fazlaydı ki, özellikle seninle beraber olduğumda bu anlar, yaşamımı kaplıyorlardı. Bir sapma falan olduğunu da sanmıyordum. Acaba daha önce gördüğümü ve yaşadığımı hissettiğim şeyleri seninle bir başka evrende görmüş olamaz mıydım?
20.yy boyunca biz psikiyatrlar dejavuyu Freud’çu açıklamalarla, yani bastırılmış duyguların geri çağırılma arzusu olarak yorumlamıştık. Bu güne kadar ortaya atılan teoriler arasında, tıpkı göz seğirmesi gibi, istem dışı olarak beynin hafızaya aşinalık sinyali gösterme ihtimali de vardı. St Andrews Üniversitesi’nden Dr. Akira O’Connor, bu görüşün epilepsi ve demans hastalarının daha sık dejavu hissini yaşamasını da açıklayabileceğini düşünüyordu. Colorado State Üniversitesi’nden Profesör Anne Cleary ise bir odanın şekli gibi, gerçekten aşina olan bir şeyin hafızayı yanılttığı görüşündeydi. Dejavu beynin yorgunluk hissi veya başka nedenlerden dolayı bir görüntü, ses, vb. herhangi bir girdiyi, giriş anı sırasında algılayamamasından kaynaklanabilirdi. Beyin bu girdiyi algıladığında ise kişi bu olayı daha önce yaşadığı hissine kapılabilirdi…
Başka bir görüşe göre ise dejavu, beynin sağ lobu ile sol lobunun milisaniyeden daha küçük bir zaman farkı ile çalışmasından kaynaklanabilirdi. Yani bir taraf diğer taraftan önce algıladığı için, geç algılayan taraf bu olayın daha önce yaşanmış olduğu yanılsamasına kapılırdı. Bu durum sinir aksonlarındaki küçük bir sapmadan kaynaklanırdı. Doğrusu aranırsa bunlar bilimin hala açıklayamadığı, gelişmelere açık, bakir ama önem verilmesi gereken konularıydı. Romancı İsmail Bey’in söyledikleriyle benim aktardığım şu bu bilgiler ölçü olamazdı.
Gelgelelim, her ne şekilde olursa olsun, emin olduğum bir şey vardı ki, nihayet, beni sevgiden uzaklara doğru çeken korkulu düşüncelerden, esmer bulutlarla kaplı o yer çekimsel sahte evrenden kurtulmuş, bu dakikalarda adeta, somut dünyamın üstünde soyut bir dünya daha açılarak, altından bir cennet çıkmıştı!
Şimdi bu cennet imgesini neden kullandığımı düşünüyorum da, aklıma en yatan şu oluyor: Hakikaten o dakikalarda bir cennet yaratacak kadar bol kuvvet vardı kalbimde! Ve ben bu kuvvet sayesinde, kısa bir süreliğine de olsa, eski dünyamın kapısından çıkıp yeni bir âleme geçebilmiştim. Ama tıpkı deri değiştiren bir yılan gibi, eski derimden sıyrıldıktan sonra, yeni derimin duyarlılığına, renklerine alışmakta biraz zorlanıyordum. Seninle iyice ıslanmıştık ama çok mutluyduk! Yağmur ikimize de çok sırlı bir dünyanın kapılarını açmıştı. Heyecandan pembeleşmiş yüzlerimizle birlikte, coşkulu bir serüven hissi de duyuyorduk.
Islak saçlarımızı çırparak kurutmaya çalışırken de, arada bir, birbirimizin komik haline bakıp gülümsüyorduk. Alnından dökülen taze saçlar ve sıçrayan damlalar, gelip gelip benim yüzüme çarpıyordu. Sanırım, aramızda sinsice gelişen bir başka sırrımız daha olduğunu düşünerek çok mutlu olmuştun. Hırçınlığın ve uçukluğun bu duygunu büsbütün ortaya koyuyordu. Böylece o anlar ve arkasından gelen diğer bütün anlar, benim için dünyalar kadar büyük bir sevinç kaynağı oldu; çünkü nihayet anlamıştım ki mutluluğumun bu kadar çoğalmasının sebebi aramızdaki bu sır ve sırdaşlık duygusuydu!