Dünyada yaklaşık 300 milyon insanın kalp hastası olduğu ve yaklaşık 2 milyar insanında kalp hastalığı riski taşıdığı tahmin edilmektedir.

Dünyadaki ölüm sebebinin de hala bir numaralı sebebi kalp ve damar hastalıklarıdır. Ülkemizde bundan nasibini almakta ve yaklaşık 200-250 bin insanımızı kalp ve damar hastalıklarına bağlı hastalıklardan kaybetmekteyiz.
Bu da yaklaşık her 3 kişiden 1 kişinin kalp ve damar hastalığına bağlı hastalıklardan hayatını kaybettiği anlamına gelmektedir. Kalp hastalıklarının özellikle pandemi döneminde ve pandemiden sonraki dönemde arttığını söyleyebiliriz. Bundan önceki çalışmalardan kalp hastalığının genelde 40 yaşın üzerinde artmaya başladığını, 50 ile 65 yaş arasında da en yüksek seviyeye çıktığını biliyoruz. Ancak pandemi sonrası kalp krizlerinin 40 yaşının da altına düştüğünü, 30-35’li yaşlardaki genç hastalarda da sıklaştığını söyleyebiliriz.
Kalp krizinin belirtileri; Kalbin orta bölgesinde baskı tarzında sıkıştırıcı, ezici ve ağırlık koymuş tarzda göğüs ağrısı olması ve bu şikayetlere soğuk terlemenin eşlik ettiği, çarpıntı, nefes darlığının da birlikte olduğu şikayetleri mutlaka dikkate almak gerekiyor. Bu genellikle 5 ila 15 dakika arasında sürer. Bazen kısa da sürebilir. Eğer bu bir kez geliyorsa mutlaka ikincisi de gelecek demektir. 20 dakikanın üzerinde olan şikayetler ise artık kalp krizi olarak değerlendirilmeli ve ivedi bir şekilde hastaneye -mümkünse ambulans ile- başvurmak gerekiyor.

“Genç hastalar, kalp krizi geçirebileceklerini akıllarına getirmiyorlar”
Genç hasta grubunda yapılan çalışmalarda, bu yaştaki hastaların kalp krizi geçirdiklerinde gerçekleşen ölüm oranlarında % 30 daha fazla artış olduğu tespit edilmiştir. Özellikle genç yaştaki hastaların göğüs ağrıları hissettiklerinde mutlaka çok hızlı bir şekilde hastaneye ulaşmaları gerekmektedir. Genç yaş grubu hastaların kalp krizleri, erişkin yaş ya da ileri yaştaki hastalardan farklılık göstermektedir. Özellikle bu hastalarda kalp krizleri daha çok pıhtılaşmayla birlikte olduğu için akut gelişmekte ve hastalar bu kalp krizlerine ani yakalanmaktalar. Kalp ritim bozukluğu nedeniyle de hayatlarını kaybetmektedirler. Özellikle bu tür hastalar genelde hastalığı kendi üzerlerine konduramıyorlar ya da kalp krizi geçirebileceklerini akıllarına getiremiyorlar. Bu yüzden de sağlık kuruluşlarına pek fazla gitmek istemiyorlar. Biz özellikle kalp krizi bulguları olan genç hastalarımızın mutlaka hızlı bir şekilde hastaneye ulaşmalarını gerekmektedir. İlk bir saatte yapılacak müdahalenin de hayat kurtarıcı olduğunu söylemekte fayda var.

Kalp hastalıkları yüzde 80 değiştirilebilir risklere bağlı
Kalp hastalıklarının yüzde 80’inin değiştirilebilir risk faktörlerine bağlı olduğunu görüyoruz. Şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği bulunan kişiler, sigara, alkol hareketsiz yaşam ve stres altındaki kişiler genelde kalp hastalıkları için risk altındadır. İleri yaş ve ailede genetik hastalığı olan kişilerinde kalp hastalığı riski taşıdıklarını söyleyebiliriz. 40 yaşını geçmiş insanların mutlaka kalp kontrollerini yaptırmaları gerekiyor. Biz hekimlerin öncelikli görevi koruyucu hekimlik. Yani kalp hastalığı olmadan önce engellememiz gerekiyor. Bir diğeri de olduktan sonra mutlaka bunun erken ve doğru bir şekilde tedavisinin yapılması gerekiyor. Dolayısıyla 40 yaş sonrası veya ailede erken yaşta kalp krizi geçiren varsa 30-35’li yaşlardan sonra da periyodik olarak mutlaka kalp kontrolü yapılması gerekiyor.

Kalp hastalıklarının tanısı kolayca konulabiliyor
Kalp hastalıklarının tanısı için farklı yöntemler kullanılmaktadır. Özellikle hastanın şikayetlerinin iyi dinlenilmesi gerekir. Öyle ki hiçbir tetkik yapmadan de şikâyet üzerine damar tıkanıklığı teşhisi koyabilir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda genellikle Efor, EKG, EKO ve diğer yöntemlerle kalp ya da damar hastalığını teşhis etmeye çalışıyoruz. Özellikle son yıllarda bizim bu yöntemlerle teşhis edemediğimiz ancak klinik şüpheye düştüğümüz hastalarda Tomografik anjiyo diğer bir ifade ile sanal anjiyo dediğimiz yöntemi çokça kullanmaya başladık. Bu biraz önce bahsettiğimiz yöntemlerle teşhis sağlayamadığımız hastalarımızı son derece hızlı ve çabuk bir yöntem olan sanal anjiyo yöntemiyle yüzde 90’a yakın oranda hastalarımızın damar tıkanıklığı kolaylıkla tespit edilmektedir.