Sevgili dostlar uzun süre yazmaya ara vermiştim ta ki İsa Yusuf Alptekin Bey’in hikayesini okuyuncaya kadar.

Hikayeyi duyunca bu hikayenin daha çok insanımız tarafından bilinmesini istedim. İsa Yusuf Bey ismini daha önce duymuştum. Ancak derinlemesine bir bilgi sahibi değildim. Hikayeyi okuyunca kendime kızmadım desem yalan olur.

Geçtiğimiz Ağustos ayında Macaristan’da düzenlenen Turan Kurultutay’ına üçüncü defa katıldım. Bu defa kaldığımız otel Macaristan’ın 19 şehrinden biri olan Kecskemet şehrinde idi. Kurultayın düzenlendiği Bugac ovasına 40 km, otobüsle yaklaşık yarım saatlik bir mesafedeydi. Kurultay’ın düzenlendiği ovaya yakın olması nedeniyle seçilmişti burası. Uzatmayalım aynı uçakta kurultaya gelenlerle birlikte otelimize yerleşmiştik. Lobide bir tonton dede oturuyordu. Her halinden farklı biri olduğu belliydi.Yaşına göre çok diri gösteriyordu. Yanına yaklaştım ve tanıştık. İsminin Özer RAVANOĞLU olduğunu söyledi. Sovyetler Birliğinin yıkılması ve ardından Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanmasını müteakip Türkistan’a görevli olarak gitmiş ve ömrünün çeyrek asrını bu coğrafyaya harcamıştı. Artık anlamıştım beni kendisiyle tanışmaya götüren şeyin ne olduğunu. Çeken şey Türkistan’dı Türk’ün dağı olan Tanrı Dağlarıydı. Aynı zamanda Ötüken Yayınevinin kurucularından da olduğunu söyledi. Macaristan’da kaldığımız 5 gün boyunca fırsat buldukça sohbet ettik.Tadına doyulmaz hikayeler anlattı. Kırşehir’li olduğumu öğrenince Gökhan bakanım nasıl diye sordu.Tanışıyor musunuz diye sordum? Evet tanışıyoruz deyince hemen telefonuma sarılıp “dur sizi görüştüreyim hasret giderirsiniz” dedim ve görüntülü olarak Kültür Eski Bakanımız Av.Gökhan Maraş ile görüştürdüm. Özer abi kitaplarından bahsetti. Kendimi çok şanslı hissediyordum. Özer abi ile tanışma fırsatı bulmuştum.

Memlekete dönünce ilk iş olarak Özer abinin kitaplarını sipariş verdim. Kitapları; “Doğudan Batından Hikayeler”, “Alay Usta ve Çocukları”, “Tanrı Dağlarının Eteğinde” ve “Tanrı Dağlarının Göz Yaşları” idi. Hepsini okudum ve notlarımı aldım: Hepsi de birbirinden değerli hikayelerle dolu idi. Ama beni en çok etkileyen yazımın başlığına adını verdiğim İsa Yusuf ALPTEKİN beyin hikayesi idi.Dava adamı nasıl olunur ibretle okudum. Günümüzde dava adamı pek kalmadığından kendisini Doğu Türkistan Davasına adamış İsa Yusuf Alptekin beyi insanlarımızın özellikle de gençlerimizin bilmeleri ve anlamaları için hikayesini anlatmayı uygun buldum.

Hikaye Özer abinin Tanrı Dağlarının Eteğinde isimli eserinde geçiyor. Hikayenin insicamı bozulmasın diye Özer abinin kaleminden ve ondan da izin alarak onun anlatımı ile aynen değiştirmeden veriyorum;

Özer abi 1994 yılı Haziran Ayında o yıllarda Kazakistan’ın başkenti olan Almatı’ya gider. Öğle namazını Uygur camisinde kılar. Caminin genelde Uygur Türklerinden olan cemaati yabancıları görünce hürmeten ayağa kalkarlar. Türkiye’den Talgar’a camii yapmak için geldiklerini öğrenince hürmetleri daha da artar. İhtiyarlardan birisi sağ elini yumruk yaparak kaldırır ve “Türkiye köp(çok) Müslüman!”. “Türkiye çok iyi bir Müslüman ülkedir, millettir” demek istiyordu. Sohbet uzar Doğu Türkistan dan nasıl ve ne zaman geldiklerini anlatırlar. İsa Yusuf Bey’i duydunuz mu? Bilir misiniz? Sorusuna: İçlerinde İsa Yusuf Bey’i gören olmamasına rağmen hepsi “ O bizim rehberimizdir” derler. Özer abi onlara; İsa efendi çok değerli bir insandır. Ben buraya gelmeden kısa bir süre önce kendisiyle görüşmüştüm. Selçuk Üniversitesi’nde, İki gözü görmeyen İsa efendi, üniversite gençlerine Uygur davasını, daha doğrusu Uygur dramını anlatıyordu. İsa efendi doksan yaşını geçmişti ve iki gözü de görmüyordu. O hiçbir karşılık beklemeden kendisini milletine adamış yiğit bir insandı. Der ve size rehberinizde ilgili bir olay daha anlatmak istiyorum diyerek devam eder.