Kırşehir'de uzun yıllar idarecilik yaptıktan sonra üç yıl önce atandığı , il merkezinden uzak , bakir bir mevkide yer alan , yükseltisi,bitki örtüsü ve soğuğa yakın serin ,yağışlı iklimiyle adeta Karadeniz 'i aratmayan şirin ilçesi Akçakent'te görev yapan  çalışkan , becerikli ve çok değerli  müdür arkadaşımız Fatih ilhan 'ın ısrarlarına daha fazla dayanamadık;bu pazarı  mütemadiyen medhini işittiğimiz / gördüğümüz Küçük  Karadeniz Akçakent'i gezip görmeye hasrettik...

         Sekiz arkadaş şoförümüz Orhan Atmaca'nın idaresindeki Wolswagen marka minübüse oturduğumuzda  saat 10'u geçmişti. Yol uzun ve güzergah zorluydu. Belki biraz da mahrumiyet bölgesiydi...Şapkalarımız ve hırkalarımız/ baharlık montlarımız da yanımızdaydı. Zira hava sıcak olursa ormanda yapacağımız yürüyüş bir mezalime dönüşebilirdi. Bulutlu veya yağışlı bir hava da hakeza...

         Yarıya düşen depoya bir miktar destek vacip sayılırdı. En azından mazotu karşılamış olurduk. Esasında, arkadaşların isimlendirmesiyle, Atmaca seyahatın usta şoförü Orhan  kardeşimizin emeğinin maddi bir bedelle ölçülemeceğini ,traktörün bile zor gidebileceği daracık tarla ve orman yollarındaki kıvrak manevralarını gördükten sonra çok rahat bir biçimde ifade edebilirim.

         Çiçekdağ'a doğru , rüzgarın alıp arabaya doldurduğu ağır bir mandıra kokusu  burnumuzu titretirken, daracık kıvrımlı yolda ilerlerken "hayvancılığın  ekonomik bakımdan ne kadar avantajlı" olduğuna dair fikirler havada uçuştu...

 K Ö Ş E

         Dulkadirli yoluna girince yol daha da daraldı.Arpalar bir karışı geçmek üzereyken kesilen yağmurun azizliğine uğramış gibiydi .Sağda- solda, tek -tük işlenmiş arpa tarlalarında sap yok denecek kadar azdı.Daha önce sadece ismini duyduğum Köylerin içinden/ yanından/yakınından geçerken keşke imkan olsa da köy meydanındaki çeşmelerden kana kana temiz su içebilsem diye bir düşünce bir an Şimşek gibi parlayıp söndü...

         Hatta birkaç defa "Fatih bey buraların suları güzel olur uygun bir çeşme başında biraz dursak da birkaç yudum su içsek" diye arzı istirhamda bulunduk fakat Fatih bey her defasında "pazara yetişmemiz lazım sonra dururuz arkadaşlar!" diye defans uygulayınca boynumuz bükük kaldı nâçâr...

      Tosunburnu,Hamurluüçler,Hashöyük,
      Kartalkaya köylerinden sonra Dulkadirli merkez köyüne ulaştık.Solumuzda muntazam yapılı, Amerika'nın Teksas eyaletinde yaşayan aşirete mensup köylülerin,bir ay kalmak için yaptırdıkları modern ve ilginç Dulkadir Karaisalı köyü,sağımızda  Dulkadir Yarımkale köyleri de görülmeye değerdi. Fakat bizim asıl menzilimiz olmadıkları için teğet geçmek mecburiyetinde idik .

      Dönüşte görmek üzere Dulkadir Yeraltı şehrinin yanından transit geçerek yol üstünde kâin Meşhur  Ali Efendi'nin türbesinin bulunduğu Mahzenl köyünün camisinde iki rekat mescid namazı kılıp İslam'a hizmet eden ulemaya dua edip yola revan olduk...

       K Ö Ş E4        Tabi bu esnada benzerlerini başka bölgedeki türbelerde yatan zevât hakkında da duymaya alıştığımız menkıbeleri dinlemekle kıfayet ettik...
Madem ki halk kültüründe böyle şeyler caizdir(!).Hem,madem ki "Şeyh uçmaz mürid uçurur !" hakikati var öyleyse  bizim payımıza  Merhum Mahzenli Ali Efendi 'nin Kıbrıs Savaşı'ndaki tasarrufları ile alakalı anlatılan kıssaları dinleyip susmak düşer.Nitekim biz de öyle yaptık. Müslüman ölülerimizi rahmetle anmak düsturuna bağlıyız neticede...

       Kösefakılı köyünden Yeşildere  'ye doğru döndük. Dereboyunca fındık ağaçları da dahil yeşilin binbir türünü müşahede etme imkanı bulduk Yeşildere köyünde. Köyün içinden geçip  ormanın ortasında yer alan küçük gölceğizin içindeki minik adacığa ulaşmak için kayalarla ilkel bir köprü yapıp üstünden geçtik.Arkamızda yemyeşil meşe ağaçlarıyla  müzeyyen dağ manzaralı muhtelif fotoğraflar çekindik. 

 K Ö Ş E3   

       Geldiğimiz güzergahı kullanarak Akçakent yoluna tekrar girdik. Şoförümüz hız tahdidini aşarak  Akçakent'in büyük köylerinden olan Polatlı' ya uçurdu...Amacımız abdest alıp Fatih camiinde öğle namazı kılmak arkasından piknik malzemelerini yükleyip  yeşilin maviyle buluştuğu doğaya atmaktı...Mihmandarımız Fatih bey önce pazara gitmemizi önerince  ona tabi olduk..Üstü kapalı pazar yerinde  tek tük müşteriden daha ziyade kenardaki özel tezgah dikkatimizi celbetti...

        Yeni kesilmiş ve askıya asılmış koyun etleri sanki sebze meyve satılıyor gibi satılıyordu. Benzerlerini TV 'deki belgesellerde gördüğümüz  manzara pazarlarımızda  görmeye alışık olduğumuz bir şey değildi.Tezgahın bir yanında et doğranırken bir kenarında sac kavurma yapılıp ekmek arası dürüm satılıyordu. Fatih hoca  önceden adamlarla konuştuğu için beklemeye gerek kalmadı.

    K Ö Ş E2