Amerikan düzeni: barış mı getiriyor, kaos mu yayılıyor?
ABD’nin son 60 yılda uyguladığı dış politika, 'özgürlük ve demokrasi' söylemleriyle başlıyor, işgal ve kaosla sonuçlanıyor.
Bugün Filistin'de, dün Irak'ta, Suriye'de yaşananlar, yarının adresinin neresi olacağını düşündürüyor.
Dünyada güç dengesi her sarsıldığında, yalnızlaşan her ülkenin üzerinde bir gölge beliriyor: Amerika Birleşik Devletleri.
Tarih, bu gölgenin izinde şekillendi.
Önce Avrupa’nın siyasi ve ekonomik gücü törpülendi.
Ardından, İslam coğrafyasının petrol zenginlikleri, Amerikan çıkarlarına hizmet eder hâle getirildi.
Yerel direniş gösteren liderler ya darbe ile devrildi ya da 'terörist' ilan edilerek uluslararası arenada yalnızlaştırıldı.
Bugün dünyada ABD’nin müdahil olmadığı bir kriz neredeyse yok.
Irak’ta kimyasal silah bahanesiyle başlatılan işgal, hiçbir somut kanıt ortaya konmadan tamamlandı.
Saddam Hüseyin idam edildi, ardından ülkesi bir daha toparlanamayacak şekilde paramparça oldu.
Ne nükleer tesis bulundu ne de gerçek bir tehdit.
Aynı senaryonun farklı sürümleri bölgede peş peşe devreye sokuldu. Libya’da Kaddafi devrildi, Suriye’de rejim iç savaşa sürüklendi, Mısır’da yönetim değişti ama demokrasi gelmedi.
Filistin meselesi ise kronikleşti; Gazze, aylardır ağır bir abluka ve bombardıman altında.
İsrail'in sivil yerleşimlere yönelik saldırılarına karşı uluslararası toplumdan ses çıkmazken, İran’ın nükleer faaliyetleri ise “küresel tehdit” olarak sunuluyor.
ABD, İsrail’e ses çıkarmazken, İran’ı bombalayarak bölgedeki dengeyi bozmayı sürdürüyor.
Hatırlanacağı üzere, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırının ardından yaptığı açıklama şu ifadeleri içeriyordu:
“Tarihi bir zafer elde ettik. İran’ın elinden bombayı aldık.”
Ancak ortada görülen bir bomba ya da imha edilen bir üretim tesisi yoktu. Buna rağmen ABD, uluslararası hukuk çerçevesinde sorgulanmadan, kendi tanımladığı tehdit algısına göre hareket etmeye devam ediyor.
Bu noktada şu sorular gündeme geliyor:
İran’ın nükleer programı tehditse, Avrupa'nın dört bir yanındaki nükleer santraller neden tehdit sayılmıyor?
Şeytan Amerikan’ın elindeki nükleer başlıklı bombalar hiç konuşulmuyor.
İsrail’in elindeki nükleer silahlar neden gündeme gelmiyor?
Bu çifte standardın arkasındaki siyasi motivasyon nedir?
ABD, bir yandan "dünyanın jandarması" gibi hareket ederken, diğer yandan İsrail’e sınırsız destek sunarak bölgedeki tüm dengeleri alt üst ediyor.
Bugün Filistin, Irak ve Suriye örneklerinde görüldüğü üzere, yarın sıranın Türkiye’ye, Pakistan’a ya da Azerbaycan’a gelebileceğini düşünmek, sadece komplo teorisi değil, son yılların tecrübeyle sabitlenmiş bir gerçeğidir.
Bölge ülkeleri artık meseleyi sadece Gazze'deki yıkımla sınırlı görmemeli. Bu, bir toprak mücadelesi değil; daha geniş bir hâkimiyet savaşının parçasıdır.
Ve bu savaş, sessiz kalan, tepki göstermeyen, direniş üretmeyen herkesi yarın daha ağır bir bedelle yüzleştirebilir.