Hurma ve Deve Sütünden Saraylara Akan Petrolün Hikâyesi

Allahualem...
Kral Faysal yaşasaydı, Trump'la kılıç tokuşturmazdı.
Yaşasaydı Trump elini öpmezdi.
Yahudi katil İsraillin zulmünü alkışlamazdı.
Hicaz topraklarının nimetlerini kâfir devletlere sunmazdı.
Faysal iktidarda olsaydı kızları kâfire göstermezdi dans ettirmezdi.
Yaşamış olsaydı kasasını boşaltıp İslam düşmanlarına vermezdi.
Yaşasaydı, güzelim Hicaz topraklarının bağrını akbabalara, petrol uğruna emperyalistlere teslim etmezdi.
Yaşasaydı, "Hamd olsun ki Amerika ile birlikte dünyayı yönetiyoruz" diyen nasipsiz bir imam, belki Mescid-i Haram'a adım bile atamazdı.
Yaşasaydı, Suudi tahtı bir cani prensin cinayetleriyle değil, Kudüs'ün özgürlüğüyle anılırdı.
Kral Faysal bin Abdülaziz…
1969 yılında Kudüs işgal altındayken, Müslüman halkları cihada çağırdı.
1973’te Suriye ve Mısır, bu çağrıya kulak vererek İsrail’e karşı savaş başlattı.
Suudi Arabistan, Batı’ya akan petrol vanalarını kapattı.
Dünya bir anda "petrol kriziyle sarsıldı.
ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, krizi çözmek için Suudi Arabistan’a geldi.
Ama sarayda değil, sahranın ortasında bir çadırda kabul edildi.
Kral Faysal’ın sofrasında hurma ve deve sütünden başka bir şey yoktu.
Bu karşılaşmada hiç hoşlanmayan şeytan ABD temsilcisi Henry Kissinger’ı rahatsız etmişti.
Aralarında geçen konuşmanın sonunda.
Dünyanın katili Kissinger Kral Faysala tehdidini savuruyor.
"Ambargoyu kaldırmazsanız, petrol kuyularınızı bombalarız."
Faysal’ın tarihe geçen cevabı kısa ama sarsıcıydı:
"Elbette bombalayabilirsiniz.
Biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşadık, yine yaşarız.
Ama siz petrolsüz yaşayamazsınız."
Tehdidin karşısında katil ABD şeytani planı uyguluyor.
Bu görüşmeden kısa süre sonra, aynı ismi taşıyan yeğeni tarafından sarayında başından vurularak öldürüldü.
Yeğeni Faysal bin Musaid, Amerika’da amcasını öldürme eğitim almıştı.
Önce akli dengesinin yerinde olmadığı iddia edildi.
Sonra idam edildi.
Kral Faysal’ın ölümüyle birlikte satılmış kukla ABD şeytanın atamış olduğu krallar ve uşakları tarafında petrol vanaları yeniden açıldı.
Petrol krizi sona erdi, emperyalist sömürü devletleri yeniden nefes aldı.
İsrail, Amerika'nın desteğiyle savaşı kazandı.
Kudüs kurtarılamadı.
Filistin toprakları yıllar içinde parça parça işgal edildi.
Ve o günden sonra hiçbir Suudi kralı, sarayını terk edip çölde yaşamayı göze alamadı.
Hurma ve deve sütü, yalnızca zengin sofralarda nostaljik birer tat olarak kaldı.
Batıya akan petrol ise bir daha hiç durmadı.
Bugün geldiğimiz noktada…
Bir yanda Filistinli çocukların enkaz altında kalan çığlıkları, diğer yanda Batı liderlerinin elini öpen Suudi prensler…
Amerika başkanının duasını almak için sıraya giren, Gazze için "bizim meselemiz değil" diyen yöneticiler…
Ve "Ne kadar para isterseniz, kasamız size açık" diyen modern Ebu Leheb’ler…
Bugün sadece petrol kuyularını değil, izzetimizi de batıya teslim eden yöneticilere karşı şu soruyu sormak zorundayız:
Bugün, tahtından ve canından daha çok Rabbinden korkan bir Faysal
"Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ’da iki rekât namaz kılmaktır“!
Diyen Kral Faysal gelir mi?