Eğitim yalnızca bilgi aktarmak değildir; bir ruhu büyütmek, bir karakteri inşa etmektir.

Eğitim yalnızca bilgi aktarmak değildir; bir ruhu büyütmek, bir karakteri inşa etmektir. “Ve her küçük dokunuş, sabırla örülmüş bir köprüdür; yüreklere ışık ve geleceğe rehber olur.”

— Birsen Eker

Her çocuk, kendi potansiyelini içinde taşıyan eşsiz bir evrendir. Bu evreni keşfetmek sabır ister, sevgi ister, anlayış ister. Çünkü bir çocuğun iç dünyasına ulaşmanın yolu, bilgiyle değil, kalple atılır. Bir öğretmenin sesi, bir annenin duasıyla birleştiğinde, işte o zaman gerçek öğrenme başlar.

Geçtiğimiz günlerde Japonya’nın güneyindeki bir okulun eğitim sistemiyle ilgili bilgi edindim, bazı duyumlar aldım. Kendi ülkemizin şartlarıyla karşılaştırdığımda aradaki fark hem düşündürücü hem de ilham vericiydi. Maddi imkânları kısıtlı ailelerin çocuklarını sabah evlerinden servisler alıyor. Okula vardıklarında hep birlikte marşlarını söylüyor, sınıflarına düzen içinde giriyorlar. Her sınıfta birden fazla öğretmen görev yapıyor; ne bağırma ne şiddet var. Bunun yerine sabır, sevgi ve disiplin var.

Öğle arasında çocuklar ellerini yıkayıp yemekhaneye gidiyor; menüler özenle hazırlanmış, besin değerleri yüksek ve gelişim odaklı. Bazı günler öğretmenler, çocuklarla birlikte bahçede yemek pişiriyor; kazanları karıştırıyor, baharatları ekliyor, işbirliği ve sorumluluğu öğretiyor. Ancak eğitimin tek boyutu bu değil; öğrenciler aynı zamanda oyun ve eğlenceyle de gelişiyor. Bahçede koşmak, birlikte oyunlar oynamak, doğum günlerini kutlamak, küçük paylaşımlarda bulunmak onların sosyal ve duygusal zekasını güçlendiriyor. Bu anlar, ders kitaplarından çok daha fazlasını öğretiyor; paylaşılan bir gülüş, birlikte geçirilen bir an, bir çocuğun yüreğinde kalıcı bir değer bırakıyor.

Japonya’daki ilkokullar yalnızca temel akademik dersleri değil, yaşamı bütüncül olarak öğretiyor. Japonca, matematik, fen bilgisi, toplumsal bilgiler, hepsi öğrencilerin temel bilgi altyapısını oluşturuyor. Ama bunun yanında görsel sanatlar, müzik, beden eğitimi ve sağlık dersleri, çocukların ruhsal ve fiziksel gelişimlerini destekliyor. Onlar yaşam derslerini sınıfın içinde ve dışında alıyor; temizliği öğreniyor, sorumluluk görevlerini yerine getiriyor, birlikte çalışmayı ve paylaşmayı yaşıyorlar. Hatta yabancı dil dersleri, küçük yaşta kültürel farkındalık ve iletişim becerilerini geliştirmelerine olanak tanıyor. Her bir ders, her etkinlik, her paylaşım bir bütünün parçası; çocukların yalnızca akademik değil, insani gelişimini de güvence altına alıyor.

Bu tablo bana eski Köy Enstitülerimizin ruhunu hatırlattı. Emek, üretim ve paylaşımın iç içe geçtiği, bilginin yalnızca ezber değil, yaşam pratiği olduğu yılları. Bir öğrencinin defterine bakarken merakla çizdiği çizgiler, öğretmenin sabırla verdiği örnekler, bir toplumu geleceğe taşıyan en küçük ama en değerli detaylardır.

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” — Mustafa Kemal Atatürk

Biz de kalplerimizi işin merkezine koymalıyız. Çünkü umut, bilgi kadar değerlidir. Kalplerle başlayan her değişim, geleceğin temellerini atar. Eğer sevgiyi öğretmeyi başarırsak, bilgi kendiliğinden yeşerir. Her çocuğun kalbine dokunan bir eğitim, bir ulusun kaderini değiştirebilir.

Artık beklemek yerine harekete geçmeliyiz. Kalplerimizi merkeze koymak demek; vicdanla karar almak, her çocuğun geleceğini kişisel sorumluluğumuz olarak görmek demektir. Eğitim bir görev değil, toplumsal bir borçtur. Bu borcu ödemeden hiçbirimiz huzurla yaşayamayız. Öğretmen, sadece bir meslek değildir; yüreğini insan yetiştirmeye adayan bir gönül işidir.

Bilim aklı geliştirir, kalp insanı büyütür. İkisi bir araya geldiğinde gerçek ilerleme başlar. Kalplerimizi merkeze koyarsak teknoloji bile insana hizmet eder. Aksi halde bilgi, yönsüz bir güç olarak kalır. Bugün bizden beklenen, yalnızca yenilikleri takip etmek değil, insanı merkeze alan bir bilinci yeniden inşa etmektir.

Geleceği inşa ederken yalnızca ders kitaplarına değil, yaratıcılığı, empatiyi ve etik değerleri de merkeze almalıyız. Okulların sadece derslik değil, bir yaşam alanı ve toplumsal sorumluluk merkezi olduğuna inanmalıyız. Çocuklara sadece bilgi değil, sorumluluk, nezaket, dayanışma, paylaşım ve eğlenceyi de öğretmeliyiz. Oyun, doğum günü kutlamaları, birlikte geçirilen anlar ve paylaşılan mutluluklar, bir çocuğun ruhunu besler, öğrenmeyi kalıcı hâle getirir ve toplumun geleceğini sağlam temellerle inşa eder.

“Gençken öğrenmezsen, yaşlılıkta bilemezsin.” - (Shōnen ni manabazareba rōgo ni shirazu) - Japon Atasözü

Bir ülkenin geleceği, bir annenin kalbinde başlar, bir öğretmenin ellerinde büyür. Kalplerimizi işin merkezine koyarsak sadece başarılı bireyler değil, vicdanı güçlü, duyarlılığı yüksek, insanlığıyla gurur duyulan bireyler yetiştiririz. Ve iyi insanlar her zaman dünyayı değiştirir.

Peki bir çocuğun yüreğine dokunmadan, geleceğe nasıl umut olabiliriz?

Şimdi sıra bizde; kalplerimizi açalım, sözlerimizi güvenle söyleyelim ve geleceği birlikte inşa edelim. Her küçük dokunuş, bir köprü, bir ışık ve bir rehberdir.