Son yıllarda Türkiye'nin birçok il ve ilçesinde köylerinde hızla yayılan bir akım var:

Hobi bahçeleri.
Hobi bahçesi mi, getirim bahçesi mi?
Adını iyi koymalıyız.
Başlangıçta doğayla iç içe vakit geçirmek, şehirden uzaklaşmak ve toprakla uğraşmak isteyenler için masum bir fikir gibi görünse de, bu yapıların tarım alanlarında kontrolsüz bir şekilde yayılması ciddi sorunlara yol açıyor.
Kırşehir de bu akımdan nasibini alan şehirlerden biri.
Ancak burada mesele sadece insanların doğayla buluşması değil; verimli tarım arazilerinin gelişigüzel parsellenerek yapılaşmaya açılması ve bunun yol açtığı çevresel tahribat.
Belediye sınırları içinde kalan tarım arazileri, imar planı dışında olmasına rağmen küçük parçalara bölünerek hobi bahçelerine dönüştürülüyor.
Rant peşindeki kişiler, bu alanları yüksek fiyatlarla pazarlıyor.
Ahşap, konteynerler, prefabrik yapılar ve betonarme binalar hızla çoğalıyor.
Tüm bunlar, hem tarımsal üretimi düşürüyor hem de kırsal alanların doğal yapısını bozuyor.
Oysa Tarım arazilerinin amacı dışında kullanılması, Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu gereği açıkça yasak.
Buna rağmen denetim eksikliği, yasaların uygulanmaması ya da göz ardı edilmesi bu yapıları adeta teşvik ediyor.
İnsanlar, “tapulu arazim, istediğimi yaparım” düşüncesiyle hareket ediyor. Ancak tarım arazileri bireysel mülkten öte, toplumsal ve stratejik bir değere sahiptir.
Bugün bu alanlara beton dökersek, yarın gıda güvenliği konusunda telafisi mümkün olmayan sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz.
Son dönemde bu kontrolsüz yayılmayı önlemek adına çeşitli adımlar atılsa da, kaçak yapıların önüne geçilmesi hâlâ büyük bir sorun.
Özellikle kooperatifleşme yoluyla yapılan parsel satışları, tarım alanlarında parçalanmayı ve kaçak yapılaşmayı daha da teşvik ediyor.
Belediyeler, bu konuda çok daha net ve kararlı bir tavır almalı.
Eğer bir yapılaşma olacaksa, bu ancak belediyelerin kontrolünde, imar planına uygun, altyapısı sağlanmış projelerle olabilir.
Aksi halde, kısa vadeli kazançlar uğruna uzun vadeli kayıplara kapı aralamış oluruz.
Unutmayalım: Tarım arazileri sadece ekonomik kaynak değil; aynı zamanda çevre dengemizin, kültürel mirasımızın ve gıda güvenliğimizin teminatıdır.
Bugün verimli topraklarımızı koruyamazsak, yarın sofralarımıza koyacak sağlıklı ürünleri bulmakta zorlanabiliriz.
Bu nedenle sadece belediyelerin ve kurumların değil, hepimizin sorumluluğu var.
Gelin, kısa vadeli kazançlar uğruna geleceğimizi ipotek altına almayalım. Tarım alanlarımızı birlikte koruyalım, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreyi gelecek nesillere miras bırakalım.