HB AU 342 bu ney şimdi diyebilirsiniz , tabiki en doğal hakkınız, bu Almanya'da yaşayan ve vefat eden rahmetli amcamın Mercedes marka ne sarı ne yeşil çok tatlı bir rengi olan arabasının 1987 senesindeki plakası..
Okullar kapanınca sabırsızlanırdık amcam yakınlarda Almanya ' dan gelecek diye , belki çocukluk belki özlem , belki hasret ...
Aşağı yukarı hepimizin gurbette yakınları vardır , özellikle 1960 ve 70 yılları Memleketimizin buhranlı yılları işsizliğin , geçim derdinin tavan yaptığı yıllardı , büyük bir savaştan çıkmış Avrupa hem nüfus hemde ekonomik bakımdan zayıflamış , savaşın bitimiyle adeta yeniden yapılanmaya gitmiş ve bu yapılanma süreci içerisinde insan gücüne ihtiyaç duymuş kapılarınıda dışarıya açmıştı.
Özellikle Almanya daha çok işçi talep etmiş ve bu yüzden gurbetçilerimiz " Almancı "deyimini almış , Hollanda , Belçika , Avusturya gibi ülkelere gidenler bile " Alamancı "olmuşlardı ...
Yaz ayları gelince memleketlerine izine gelen gurbetçi vatandaşlarla dolar şehirler , kendilerine özgü kıyafetleri ile hemen tanınırlar ve " siz bizim gurbetçi olduğumuzu nereden biliyorsunuz ? " derler olay ise basittir , 50-55 yaş erkekler dilimli açık terlik veya kemerli ayakkabı , bazıları spor ayakkabıyı seçer , üzerine gri yada açık renkte keten pantolon , ince kareli bir gömlek ve onu tamamlayan çok cepli avcı yeleğine benzeyen açık renkli bir yelek , olmazsa olmazları şapka , hanımları ise genellikle koyu renkli özel terzi dikimi çiçekli koyu renkli gömlek , diz altını bir iki karış geçen etek , kalın ten rengi çorap , ve ucu açık arkadan bağlamalı hafif topuklu babaanne ayakkabısı ,ve yanlarında olmazsa olmazları memlekette olan kardeşi ve hanımı refakatçileridir , işte size ben buradayım diyen bir gurbetçi aile , akraba ziyaretleri , alışverişler hızlı geçen bir ay sonunda buruk ve hüzünlü olarak ayrılırlar çok sevdikleri memleketlerinden , hısım akrabalarından böyledir gurbetçinin hali...
Almanya ile 31 Ekim 1961`de imzalanan Türk İşgücü Anlaşması ile ilk Türk göçleri başlamıştır Avrupa'ya , özellikle Almanya , Hollanda ,İsviçre , Avusturya , Fransa ve birçok Avrupa ülkesinde gurbetçi vatandaşlarımız bulunmaktadır.
Gurbetçiler bundan 50 yıl önce , tarihlerinde ilk defa kitleler halinde , ekmek parası kazanma uğruna vatanlarını terk ederek ; dili , dini , kültürü , değerleri farklı yabancı bir ülkeye çalışmaya gittiler.
Gurbet elde çalışıp yemeden içmeden biriktirip paralarını Memleketlerine akıtıp harcamalar yaptılar.
Ne yazık ki ; gurbet ellere ekmek parası için giden bu vatan evlâtlarına yıllar içinde ‘’ döviz yumurtlayan tavuk ’’ gözüyle bakılmış , onların sorunlarıyla gerektiği gibi ilgilenilmemiştir . Onlar karşılaştıkları çoğu sorunları kendileri çözmüşlerdir.
Gurbetçilerimiz gittikleri zaman çok zor şartlar altında yaşadı . İşçi yurtlarında kalabalık koğuşlarda yattılar, banyo , tuvalet ve mutfağı müşterek kullandılar .
Yabancı dil bilmedikleri için en doğal isteklerini bile dile getiremediler . Daha sonraları , çocuk parası yasası yüzünden çocuklarını Türkiye’den yanlarına getirdiklerinde kötü evlerde oturdular, bu evlerde banyo ve tuvaleti komşularıyla ortak kullandılar.
Yurtlarından , kültür ve değer dünyalarından kopan insanlarımız geldikleri ülkenin dil , din , tarih ve değerlerine yabancı oldukları için alışmaları zor oldu.
Almanlar sevmedikleri işleri yabancı işçilere yaptırdılar, turuncu üniformalarıyla şehirleri temizleyen ve çöp toplayanlar , fabrikalarda zor işleri yapanlar genellikle Türkler oldu, Türkler , mesleki uzmanlıkları olmadığı için genellikle yardımcı işçi olarak çalıştılar.
Ama yeni nesil göğsümüzü kabartacak başarılar elde etti kimi milletvekili , kimi doktor , mühendis oldu adeta dedelerin yaşadığı eziyetin hıncını aldılar Almanın dediği " arbaytın " yani çalıştılar ve okudular.
Kurdukları dernekler ve cemiyetlerle söz sahibi oldular.
Almanya’ya bir ev , iş yeri parası biriktirmek için geldiler, bu amaçla yıllarca çalıştılar.
1970’li yılların Türkiye’si Almanya ile mukayese edilemezdi, Almanya o yıllarda iktisaden gelişme ve refah dönemini yaşıyordu, yollar , sağlık sistemi , bolluk , düzen , temizlik , devlet dairelerindeki çalışma Türklerin Almanya’ya gıptayla bakmalarına neden oluyordu .
Türkiye’ye izine geldiklerinde kendi göçmenlik yaşantılarını söylemeyip, Almanya’da gördükleri üstünlükleri , ballandırarak anlattılar .
Türkiye’de havaalanlarında , sınır kapılarında , devlet dairelerinde yaşadıkları düzensizlik , bürokrasi ve rüşvetle canlarından bezdiler .
Almanya’ya aile üyelerini de yanlarına alan Türk işçilerinin yurda kesin dönüşleri hep ertelendi, ama gelecek için tek istekleri ; günün birinde vatanlarında ev bark sahibi olup huzurla orada yaşamaktı .
Bu amaçla başlangıçta birikimlerini devletin güvencesi altında olan projelere yatırdılar, Türkiye , işçilerin birikimlerini değerlendiremedi, kurulan işçi şirketlerinin hiçbiri başarılı olmadı .
Toplanan paralar çarçur edildi, dövize ihtiyaç duyulan yıllarda Merkez Bankası yurt dışındaki işçiler için vadeli döviz hesapları açtı, yatırılan bu paraların Almanya’da vergilendirilmeyeceğine söz verilmesine rağmen , Merkez Bankası’ndaki hesap bilgileri Almanların eline geçti, Merkez Bankası’nda hesabı olan işçiler Alman Devleti’nin takibine uğrayarak yüksek cezalar ödedi .
Sonra sahneye dini motifler kullanarak faizsiz , ancak kâr payı dağıtacağını söyleyerek para toplayan Türkiye’den gelen çakma holding temsilcileri çıktı. Binlerce Türk işçisi yıllarca alın teriyle , gayretli çalışmalarının karşılığı zorlukla biriktirdiği parasını bu sahtekârlara kaptırdı.
Orada gecesini gündüzüne kattı çalıştı yabancı oldu burda birikimini harcadı " Almancı" oldu …
İzine geleceği günün hayaliyle yaşadı o gecenin sabahını zor etti Memleketine geldi o gelmeden etiketler ikiye katlandı fiyatlar arttı esnaf elini oğuşturarak Almancıyı bekledi , zaman voleyi vurma zamanıydı işte bu düşünce gurbetçi vatandaşlarımızı üzdü ve alışverişte çekinceli davrandı kafasında acabalarla dolaştı.
Türklerin Almanya’ya göçü bir ‘’ saldım çayıra , Mevlâ’m kayıra ’’ öyküsüdüydü adeta .
Birinci nesil göçmenler , yabancı bir ülkeye gelmelerine ve uzun yıllar burada kalmalarına rağmen vatandan ve vatan kültüründen kopmadılar .
Almanya’nın ekonomik kalkınmasına gayretli , çalışkan ve ucuz işgücü olmalarıyla büyük katkı sağladılar.
Almanya’ya göç eden birinci nesil Türkler , tasarruflu yaşayarak ailelerine baktıktan sonra Türkiye’deki yakınlarına yardım ettiler .
Dövizleriyle Türkiye’nin kalkınmasına yardımcı oldular, Türkiye’de Almanya hakkında anlattıkları ile şehirden köylere Türk insanlarında istekler devrimi ve değişim rüzgârları başlattılar, ama Türkiye’de ‘’Alamancı’’ Almanya’da ‘’Auslaender’’ ( Yabancı) diye aşağılandılar.
Türkiye , Almanya’da Türklerle ilgili ırkçı , dışlayıcı politikaları engelleyemedi .
Bütün olumsuzluklara rağmen, Türkler atılgan , esnek , iletişim yetenekleri ve girişimci ruhlarıyla kendilerine iş ve başarı alanları yarattılar.
Ve sözün özü iki taraf arasında kalsalarda kendilerine özgü bir Dünya kurup hayatlarına devam ediyorlar..
Veee …O sınır kapısında TÜRKİYE yazısını ve şanlı bayrağımızı görünce bütün herşey bitiyor … !