“Ey İman edenler! Allah'tan hakkıyla korkun! Müslüman olarak ölme dışında bir şekilde ölmeyin. Allah'ın üzerinize olan nimetlerini hatırlayın. Hani siz düşmanlardınız da Allah sizin kalplerinizi telif etti. Onun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun tam kenarındaydınız da sizi o çukurdan kurtardı.”[ -Ali İmran suresi:102.].
Allah'ın semadan indirdiği bütün nimetler ilahi lütfun sonsuz örneklerinden bizim görebildiklerimizdir. Göremediğimiz, bilemediğimiz ve hatta hissedemediğimiz o kadar çok nimet var ki! Nimetlerin başında iman nimeti gelmektedir. Allah'a iman, O'ndan korkmak ve hayatın her dakikasında O'nun gözetiminde olduğumuzu unutmamak zorundayız. İman etmenin zorunlu bir sonucu olarak kardeşlik kavramına dikkat çekmek isterim. Müslüman toplumun canlı kuvvetli, dayanıklı bünyesinin yapısında kardeşliğin ayrı bir önemi vardır. Allah yolunda kardeşlik emr-i bil maruf ve nehyi anil münkerin de temelini oluşturur.
İslam toplumunda iman ve takva önemli bir yere sahiptir. İman etmek bizatihi Hakk'a yaklaştırır; takva, gafletten uzak bir kurbiyyet sebebidir. Demek ki takva öyle bir haslet ki insanı kulluk yolunda daima destekliyor..
"Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa o şekilde korkun. "
Nasıl korkmak lazım Allah'tan? Gönül ona dayanabildiği ve düşünebildiği kadar yaklaşır, Allah korkusu ne kadar fazlalaşırsa gönlün şevki ve sevgisi de o kadar artar. Bambaşka iklimler teneffüs edilir. Neşe içerisinde bir kalp diriliği kazanılır ve kalbin yumuşadığı bir makama doğru seyir başlar.
"Ve her halde Müslüman olarak can verin .”[ -Bakara suresi:45.].Ölüm gizlidir. İnsan ölümün ne zaman geleceğini bilemez. Müslüman olarak ölmek bizim elimizde değildir. Fakat Müslüman olarak ölmek için hangi amelleri yapmamız gerektiği gizli değildir. Efendimizin bildirdiği hakikatleri yeniden keşfetmeye değil, onları kurtuluşumuzun biricik sebebi olarak görmeye muhtacız.
Ve İslam toplumunda iki esas, mühim yer işgal eder. Birincisi takva, ikincisi ise kardeşliktir. Kardeşlik sıradan bir karındaşlık değil Allah yolunda kardeşliktir.
"Allah'ın üzerinize olan nimetini hatırlayın.[ -Ali İmran suresi:103.]” Şu halde bu kardeşlik takva ve İslam ruhundan neşet eden bir kardeşliktir.
"Allah'ın ipine sımsıkı sarılın.[ -Ali İmran suresi:103 vd.]" . Ayette geçen Hablullah ‘tan murat, bazılarının dediği gibi Kur'an ve sünnet mi, yoksa Kur'an, sünnet ve Ehli-i Beyt mi, yoksa Kur'an mı tartışmalarını yeniden alevlendirmek amacımız değildir. Yalnız ayetin siyak ve sibakından "hablullah'ın" Kur'an olduğu anlaşılıyor. Bu ip, kendi indi görüşlerini Kuran'ın emri gibi gösterenlerin ipi ise onu kabul etmeyiz.
Allah'ın nizamına uygun olursa sarılırız. Yoksa başka şeylerin arkasına düşmekle Allah'ın sevgisini, rızasını kazanamayız. İslam’ın ilk dönemlerinde Mekke'de ve Medine'de Araplar arasında kabilecilik anlayışı egemendi. Medine'de Evs ve Hazreç kabileleri arasında 120 yıl süren kanlı "Buas Savaşları"nın izleri hala mevcuttu. Peygamberimizin davetiyle karşılaşınca Müslüman olmuşlar aralarındaki cahili kavim/kabile savaşlarına son verip toptan İslam nizamını kabul etmişlerdi.
Allah onları ateş çukurunun tam kenarında iken ve aralarında büyük bir kabile savaşı varken kurtarmış, kalplerini birbirine karşı ısındırmıştı.
Kabilesiyle, ırkıyla cemaatiyle, mezhebiyle meşrebiyle övünmek ve haksız yere savunmak dinin haricinde cahiliyeden kalma kötü adetlerdendir. Maalesef Müslümanların bugünkü hastalıklarının başında da bu musibet gelmektedir.
Tarih boyunca asabiyetin değişik yüzlerle karşımıza çıktığını görüyoruz. 6. yüzyılın Arabistan’ındaki asabiyeti ile günümüzdeki asabiyetin bir olduğunu söylememiz mümkün mü?
"Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorlar. İyi bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?[ -Maide suresi:50.]"
Ölçüsü, Allah'tan gereğince korkmak olan (takva) Müslümanın anlayışını bina ettiği şey İslam'ın temel değerleridir. Bizim bu gün peşinde olduğumuz şey asırlar önce yitirdiğimiz Müslüman heyecanıdır, sorumluluğudur, sabrıdır, çalışkanlığıdır, dürüstlüğüdür, abidliğidir, ihlâsıdır, kardeşliğidir.
Âdemoğlu uzak durduğu Kerim kitabımıza bugün her devirden daha fazla muhtaç fakat gel gör ki bunun farkında da değil...
Dünya; Firavun'un karşısına asa'sı ile çıkıp haykıracak bir Musa'ya; Mısır'ın uydurma tanrılarını rezil edecek Yusuf'a; kalpleri katılaşmış, insanlığını kaybetmiş çağımız insanına sevgiyi öğretecek bir İsa'ya; putları yerle yeksan edecek atamız İbrahim’e; sefinesini alıp müminleri salimen bir sahile ulaştıracak Nuh’a; ordusunu toplayıp Caluťu bozguna uğ- ratacak bir Taluťa, çekildiği Hira’daki inzivadan gelip aramıza karışacak ve bize Kitabı ve hikmeti öğretecek, küfür ve şirk kirlerinden tezkiye edecek Muhammed (sav)’e muhtaç...
Rabbimizden bize rahmet nazarıyla bakmasını dileriz. Şayet o bize acımazsa halimiz yamandır.