Türk kadını tarih boyunca hem anne, hem eğitici, hem de kahraman bir savaşçı olarak tasvir edilmiştir.

Onun imajı yalnızca aile ocağının koruyucusu değil, aynı zamanda halkın onur ve haysiyetini savunan yiğit bir sima olarak değerlendirilmiştir. Destanlarda kadın “evin direği” şeklinde adlandırılır ki, bu da Türk dünya görüşünde kadının ne denli yüksek bir konuma sahip olduğunu açık bir biçimde ortaya koyar. Kadın figürü, hem ailenin bütünlüğünün hem de milletin varlığının teminatı olarak hafızalarda ölümsüzleşmiştir.
“Kitab-ı Dede Korkut” destanında kadın karakterleri, aile ve toplumun merkezinde yer alarak hem manevi hem de sosyal dayanak noktasını temsil eder. Onlar yalnızca eş ve anne olarak değil, aynı zamanda bilge bir danışman ve yiğit savaşçıların manevi desteği olarak takdim edilirler. “Köroğlu” destanında sultan kızı Nigar, yiğitliği, cesareti ve savaşa hazır oluşuyla ön plana çıkar. Onun tasviri, Türk kadınının yalnızca ev işleriyle sınırlı kalmadığını, gerektiğinde vatan ve namus uğruna silaha sarılabileceğini ortaya koyar.
Halk kahramanı Kaçak Nebi’nin eşi Hacer de kadın kahramanlığının en belirgin örneklerinden biridir. O, at sırtında 25 yıl boyunca eşinin yanında savaşarak, hak ve adalet uğrunda silahdaşlık etmiştir. Hacer’in imajı, Azerbaycan kadınının savaş meydanında dahi sarsılmaz iradesini, mücadeleciliğini ve fedakârlığını simgeler. Bu örnek aynı zamanda kadının yalnızca aile ortamında değil, toplumsal ve siyasal süreçlerde de ne denli önemli bir rol üstlendiğini göstermektedir.
Tüm bu örnekler göstermektedir ki, Türk kadını yalnızca aile ve eğitim ortamında değil, aynı zamanda tarihsel süreçlerin seyrinde, halkın özgürlük mücadelesinde de öncü bir rol oynamıştır. Onun kahramanlık geleneği, bugün de milli-manevi değerlerimizin ayrılmaz bir parçası olarak yaşamaktadır. Bu gelenek, modern dönemde de devam ederek kadınların bilim, kültür, siyaset ve toplumsal hayattaki başarılarıyla bir kez daha teyidini bulmaktadır. Dolayısıyla, Türk kadını hem tarihin derin katmanlarında hem de günümüzde halkın sağlam dayanağı ve fedakârlık sembolü olarak varlığını sürdürmektedir. Azerbaycan’ın toplumsal-siyasal ve kültürel hayatında maarifçilik hareketi özel bir rol oynamıştır. XIX. yüzyılın sonu – XX. yüzyılın başlarında ülkede bilim ve eğitimin gelişmesi, okuryazarlık düzeyinin yükseltilmesi yönünde önemli adımlar atılmıştır. Bu dönem aynı zamanda ulusal özbilincin hızlandığı, yeni fikirlerin şekillendiği ve halkın geleceğine yönelik stratejik bakışların ortaya çıktığı bir evre olmuştur. Toplumun ilerlemesi için temel şartlardan biri kadınların eğitilmesi ve onların toplumsal hayata katılımı idi.

Kapak 2025 10 17T150301.873

Yüzyıllar boyunca aile çevresinde kalan kadınların eğitime erişimi sınırlı olsa da, maarifçi aydınların girişimleriyle bu durum yavaş yavaş değişmeye başladı. Hasan Bey Zerdabi, Mirza Feteli Ahundzade, Üzeyir Hacıbeyli ve diğer aydınlar, kadınların okuryazarlığının ve eğitimden yararlanmalarının gerekliliğini vurgulayarak kamuoyuna etki ediyorlardı. Onlar, kadının eğitimini yalnız bireysel gelişim unsuru olarak değil, bütünüyle halkın geleceği ve milletin ilerlemesi için zorunlu bir koşul olarak değerlendiriyorlardı. Bu bakımdan, kadınların eğitim dışında kalması toplumun yarısının potansiyelinin kaybı olarak yorumlanıyordu.
Maarifçi aydınların faaliyetleri sonucunda kadınların eğitim alması fikri giderek yaygınlaştı. Kız okullarının açılması, kadın öğretmenlerin yetiştirilmesi ve eğitim odaklı yayınların ortaya çıkması bu sürecin önemli aşamalarıydı. Kadınların okuryazarlık kazanması, ulusal uyanışın, kültürel gelişimin ve sosyal adaletin başlıca göstergelerinden biri olarak kabul ediliyordu. Onların toplumsal hayata katılımı hem aile içerisinde hem de toplumun genel gelişiminde yeni bir dönemin başlangıcını oluşturdu.
Böylece, maarifçilik hareketi kadınların rolünü aile çerçevesinden çıkararak onların toplumun aktif bir üyesine dönüşmesine zemin hazırladı. Bu süreç yalnız Azerbaycan’ın milli-kültürel yaşamına değil, aynı zamanda bütün Doğu kadınlarının özgürlük ve eşitlik mücadelesine de önemli bir katkı sağladı.
Maarifçilik hareketi sonucunda kız okullarının açılması, kadın kulüplerinin ve maarif cemiyetlerinin kurulması geniş ölçüde yaygınlık kazandı. Kadınlar arasında ilk gazetecilerin, öğretmenlerin, doktorların ve hukukçuların yetişmesi bu dönemin en önemli kazanımlarından biri oldu. Kadınların eğitim ve kültür alanına dâhil edilmesi, onların toplumsal-siyasal hayattaki etkinliklerinin artmasına ve haklarını savunma mücadelesine katılmalarına zemin hazırladı.

Kapak 2025 10 17T150341.064
Böylelikle, Azerbaycan kadınlarının XX. yüzyılın başlarında toplumsal hayatta etkinleşmesi tesadüfî değil, maarifçilik fikirlerinin ve millî aydınların fedakâr çabalarının mantıksal bir sonucu idi. Bu süreç, ülkede kadın özgürlüğünün, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve kadınların sosyo-politik statüsünün güçlenmesine yol açtı. Bu süreçte önemli simalardan biri de Hedice Alibeyova olmuştur.
Hedice Alibeyova, 1884 yılında Tiflis’te ruhani bir ailede dünyaya gelmiştir. Babası Aleaddin Subhankuliyev din adamı olmasına rağmen, o, ilk eğitimini Rus kız gimnazyumunda almış, ardından Transkafkasya Olginskaya Ebelik Enstitüsü’ne girmiştir. Eğitimine devam eden Hedice Alibeyova, 1907 yılında birinci derece ebe unvanını kazanmıştır.
O, Azerbaycan kadınlarının yaşamında ve kadın hayır cemiyetlerinin faaliyetlerinde yakından rol oynamıştır. Kadınların haklarını bilmeleri ve aydınlanmaları amacıyla Azerbaycan’da ilk kadın dergisi olan “Işık” gazetesi yayımlanmaya başlamıştır. 1911 yılında yayın hayatına giren gazetenin (toplam 68 sayısı çıkmıştır) editörü Hedice Alibeyova, yayıncısı ise Mustafa Bey Alibeyov idi.
Kadınları eğitime, kültüre ve zor zamanlara rağmen kendi haklarını savunmaya çağıran “Işık” gazetesinde çalışanların büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyordu. Haksızlığa ve cehalete karşı mücadele verenler arasında Asiya Ahundzade, Huraman Rehimbeyzade, Maral Nebizade, Gövher Şövkıyye, Saide Şeyhzade, Nabat Nerimanova ve diğer aydın kadınlar, “Işık”ın etrafında büyük bir umutla birleşmişlerdi.
Hedice Alibeyova gazetede “Haklarımız” başlıklı yazı dizisini kaleme almıştır. Kadınların hak eşitliği, onların eğitime ve kültüre yönlendirilmesi, toplumsal hayata katılmaya teşvik edilmesi, kadın kulüplerinin ve okuma-yazma kurslarının açılması, çocukların eğitimi, ev işleri ve sağlık meseleleri onun gazetecilik faaliyetinin temel konularını oluşturuyordu.
1912’de “Işık” gazetesi faaliyetini durdurduktan sonra Hedice Alibeyova, Bakü Müslüman Kadınları Hayır Cemiyeti’nin aktif üyelerinden biri olarak çalışmalarına devam etmiş, daha sonra Şeki’ye taşınarak kadın hastalıkları uzmanı olarak görev yapmıştır. 1920’den 1946’ya kadar Şeki’de jinekolog olarak çalışan Hedice Alibeyova, burada aynı zamanda okuma-yazma kurslarının ve kadın kulübünün kuruluşunda da yakından yer almıştır. Ömrünün sonlarına doğru Bakü’ye dönmüş ve 1961 yılında burada vefat etmiştir.
Hedice Alibeyova’nın geleneğini başlattığı “Işık” gazetesinin yayın hayatına başlamasının 100. yılı vesilesiyle 2011 yılında Azerbaycan Basın Konseyi’nde bir anma töreni düzenlenmiştir.
Hedice Alibeyova’nın yaşam yolu ve faaliyetleri, Azerbaycan kadınının özgürlük, eğitim ve hak mücadelesinin parlak bir örneğidir. O, hem editör, hem gazeteci, hem de hekim olarak halkına hizmet etmiş; kadınların toplumda saygın bir yer edinmesi için yorulmadan çalışmıştır. Onun mirası bugün de maarifçilik geleneklerinin, kadın hakları mücadelesinin ve millî uyanış fikirlerinin canlı bir tezahürü olarak yaşamaktadır.