Tarihçilerin kutbu Halil İnalcık’ın büyük ehemmiyet vererek “Kırşehirli büyük bir Türksever âlimimiz Âşık Paşa, Garipname adlı eseri Mevlana’nın Mesnevisi 'ne karşı bir Türkçe olarak nazire gibidir ” diyerek haklı olarak yücelttiği Âşık Paşa’ya ve türbesine gerekli ehemmiyet maalesef verilmiyor.
Bu yüzden dışardan Kırşehir’e gelen ve Türk tarih kültürüne ilgi duyanların; Türk diline verdiği önemle tanınan Büyük Türk âlimi Âşık Paşa ile tanıtımın zayıflığından söz etmeleri son derece doğrudur.
ÂŞIK PAŞA AİLESİNE AİT MEZAR HAZİRESİ BİLİNÇSİZCE ORTADAN KALDIRILDI.
15 yıl öncesine kadar Ankara-Kayseri karayolu üzerinde geçenlerin gündüzleri açıkgözle, geceleri de ışıklandırılmış süt beyaz mermerleriyle göze batar, şehirlerarası otobüslerde Kırşehir’de inmek isteyenler “Türbe’de inecek var! ”derlerdi. Öyle ki Bozkır’da bir “Türk çadırına benzetilen bu yapı aynı zamanda Anadolu’da da bu yönüyle tek örnektir.
Şimdi öncesinde etrafındaki büyük çoğunluğu Âşık Paşa ailesine ait mezar haziresi bilinçsizce ortadan kaldırıldı. Mezar mezarlar ve taşlarındaki kitabelerse iyi ki vaktinde Vilademir Gordlerskiy gibi yapancı bilim adamlarınca kaydedilmiş de araştırmacılar o eski kayıt düşmelerden yararlanabiliyor.
ÇAM AĞAÇLARI TÜRBEYİ TÜMDEN KAPATMIŞ DURUMDA
Çevre düzenlemesi adına işgüzarca etrafına dikilen çam ağaçları türbeyi tümden kapatmış durumda. Öyle bir kapatma ki, resim çekmek isteyenler için bile türbeyi tamamen görecek bir açı bulmak imkânsızdır. Bu durumda Âşık Paşa’nın mezarı ve türbesi arzu edilen bir ziyaretgâh olmaktan bir hayli uzak duruma düşürüldü.
Vaktiyle Kent Konseyi Başkanı Tahsin Üçgül’ün ve Arkeolog –Sanat Tarihçisi Mehmet Göktürk’ün girişimleriyle Unesco ya, Âşık Paşa, Ahi Evran, Melik Gazi ve Cacabey olmak üzere 4 yerle ilgili olarak geçici miras listesine alınması için yapılan başvuruda sadece Ahi Evran ve Cacabey kabul edilirken Âşık Paşa ve Melik Gazi reddedilmiştir.
Çok daha vahimi Âşık Paşa türbesinin çevre düzenlemesi adına dibine dikilen çam ağaçlarının kökleri türbenin içine işlediğinden türbe iç ve dış duvarlarında çatlamaya da yol açmış olmasıdır.
Bırakalım görsel çevre bakım vs. faktörleriyle Unesco kriterlerine uymadığından geçici miras listesine alınmasını, burada asıl olan eserlerimizi orijinalliklerini bozmadan korumaktır. Mezar hazireleri görselliği bozuyor diyerek onları kaldırmadan da iyi bir düzenleme içinde görsellik mümkündü. Kaldı ki bin yıllık ve gözümüz gibi korumak gereken eserle “yetişmiş ağaçlara kıyılmaz” diyerek esere zarar veren ağaçları kesmemek, bin yıllık eseri ağaçlara feda etmek olur.
Bu eserin özellikle kripta (mezar odası) olarak nitelenen bodrum kısmının zarar görmesi niteliğini bozan yanlışlar olarak karşılanmıştır. Yine burada alanın daraltılmasıyla yapının görülememesi ve rahatça gezilememesi Unesco tarafından istenen kriterlerin dışında kalmasına neden gösterilmiştir ki bu durum bir bütün olarak şehir adına utanç verici bir kırık nottur.
Yine Melik Gazi türbesi de aynı gerekçelerle geri çevrilmiştir: Eserin şehir içinde kalması nedeniyle modern binalar arasında kaybolması ve insanın yaratacağı hasarlara karşı korumasız olması dikkat çeken olumsuz koşullardır.
AŞIKPAŞA ANITI GÖRÜNÜR OLMAKTAN ÇIKARTILDI
Birde eski Belediye Başkanlarımızdan Dr. Cahit Gürses tarafından dönemin Kültür Bakanı Hemşerimiz Gökhan Maraş’ın da destekleriyle yaptırılmış “Âşık Paşa Anıtı” çalışması var. Bu güzel anıt, eskilerde merkez belediye binası önünde iyi bir yerde şehrin ana göbek kavşağında görülür haldeyken bir parkın içine alınmış olması da bu ünlü ve değerli Türk âlimini gözlerden daha da uzaklaştırdı.
Âşık Paşa türbesinin çevre düzenlemesi adına dibine dikilen çam ağaçlarının kökleri türbenin içine işlemesinin türbe iç ve dış duvarlarında çatlamaya da yol açması ayrıca da bu ağaçların türbeyi görünmez etmesi huşusuna derhal son verilmelidir. Bu Konuyu görüşmemde bizzat ilettiğim sayın değerli valimiz Murat Sefa Demiryürek’in duyarlılık göstererek “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ile temasa geçerek, ne gerekiyorsa yapacağız” demesi şimdilik bir umut ışığımızdır.
Adnan Yılmaz