İncil, Hristiyanlığın kutsal kitabıdır ve Kutsal Kitap (Kitâb-ı Mukaddes) içinde yer alır.
Eski Ahit ve Yeni Ahit olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Yeni Ahit, Hz. İsa'nın yaşamını, öğretilerini ve havarilerin faaliyetlerini anlatan dört İncil'i (Matta, Markos, Luka, Yuhanna) içerir.
Matta, 12 elçiden biridir, Levi olarak tanınır ve eğitimli bir Yahudi vergi görevlisiydi. Yahudileri Mesih'e kazandırmak ve eğitmek için Matta İncilini yazdı. Markos, İncil'in en kısa bölümünün yazarıdır. Markos, İsa Mesih'in yanında değil, Petrus'un öğrencisiydi. Petrus, Hristiyan inancına göre Hz. İsa'nın havarilerinden biri ve ilk Papadır. Markos İncili, Petrus'un vaazlarını ve Mesih'in öğretilerini içerir.
Luka, doktor ve tarihçiydi, Yahudi değildi, başka ulustan gelen ilk ve tek kişiydi. İncil'in devamı niteliğini taşıyan Elçilerin İşleri bölümünün yazarıdır. Yuhanna, 12 havariden Filistinde yaşayan bir Yahudidir. Olgun ve adanmış imanlıların en sevdiği bölümü yazmıştır.
M.S. 325 yılında toplanan konsül, etrafta yazılan ve bulunan İncil çokluğuna bir son vermek için toplanır ve bu dört İncil'de karar verilir. Bu arada Hristiyanlık dünyası ikiye ayrılır: Katolikler Roma'ya, Ortodokslar İstanbul'a yerleşir ve Bizans Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılır. Bu iki mezhep yıllardır bir araya gelmeyen iki düşman olur.
En ilginç anekdot, Bizans İmparatorluğu'nun son megadükü Lukas Notaras'a aittir: "Konstantinopolis'te Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim." Notaras, bu sözü İstanbul'un Fethi öncesi Katolik devletlerden askerî yardım alınmasına karşı çıkarken söylemiştir.
Yüzyıllar önce Papa II. Urbanus'un başlattığı Haçlı seferleri, yıllar sonra bu kez bir araya gelmeyen bu iki topluluğu yine biz Türklere karşı bir araya getirip İstanbul'da görüştürerek tarihi birlikteliğe doğru topraklarımızda yol almıştır. Haç ve Hilal yine karşı karşıya gelmiştir.
1054 yılından 1964 yılına geldiğimizde, iki kilise bir araya gelip yeniden diyalog kurarak birleşme adımları atılır. Tarih 1979 Kasım ayını gösterdiğinde ise ülkemizin misafiri 2. Jean Paul'dür. İki kilise arasındaki buzları eritmek, birleşme sürecini kuvvetlendirmektir amaç. Ancak memleketimiz sağ-sol kavgasının olduğu zor bir dönemdedir ve bu ziyaret güvenlik gerekçesiyle gözden uzak tutulur.
Ankara ve İstanbul ziyaretinden sonra İznik'e birleşmelerinin sembolü için gitmek ister, dönemin cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve hükümet tarafından İznik ziyareti sıkıntı çıkartır diyerek nazikçe reddedilir.
Sonraki yıllarda İznik ziyareti yeniden istenir, iç siyasetteki laik-muhafazakar çekişmesi, AB sürecimiz ve Kıbrıs meselesi sebepleriyle bu istekler hep geri çevrilir.
Bugünlere geldiğimizde ise ABD Büyükelçisi Tom Barrack'ta 54 yıl önce kapattığımız Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nu açma sinyalini vermiştir. Amaçlarının "2026 yılında Ruhban okulunu yeniden açmak olduğunu" demiştir. Bu okul, Rum Patrikhanesi'ne Ortodoks Türk öğrenci yetiştiren, eğitim veren din adamı yetiştiren bir kurumdur.
Dünya genelinde birçok sayıda Ortodoks kilisesi mevcuttur, ama sembolik liderlik İstanbul'dadır. Katolik lider İstanbul'da ve İznik'te ayin yapıyor, Rum patriği Bartholomeos'u ziyaret ediyor, Ruhban Okulu'nu açılması için istekte bulunuyorlar.
Bir tarafta ülkemizde terörsüz Türkiye sloganı ile PKK açılımı yapılıyor, İsrail devlet başkanı Netanyahu 70 bin kişinin katili diyerek boykotlar yapılırken, diğer tarafta ise 55 bin şehidimizin katili olanlar için açılım yapılıyor...
Logosu bile sıkıntı olan Papa ziyaretinin logosunda; bir tarafta köprünün bir ucunda batan lale, ki bu lale İslamiyeti sembolize eder, karşısında ise yükselen bir haç ve ortasında sarı renkli Teslis inancı sembolü, bu demektir ki Teslis inancı ve haç yükseliyor, İslamiyet batıyor...
Siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın, bilge lider rahmetli Aliya İzzetbegoviç'in sözü hep kulaklarınıza ve gözünüze bir çivi gibi çakılı kalacaktır:
“ NE KADAR DAĞLARA HAÇ DİKERSENİZ DİKİN,GÖKYÜZÜNE HER BAKTIĞINIZDA HİLALİ GÖRECEKSİNİZ “.