Sömürerek semiren Batı, her zaman, ikiyüzlülüğünü/çifte standardını Müslümanların zulme ve katliama uğradığı bütün hadiselerde göstermekten geri kalmaz.

         Yeter ki mesele İslam ve Müslümanla alakalı olsun. Müslümanların karşısında kim varsa derhal orada hizalar kendisini. 
         Amerika tasını tarağını toplamaya dahi fırsat bulamadan Afganistan’ı terketmek zorunda kalmadan hemen önce sivilleri çeşitli bahanelerle katletmeyi marifet sanıyordu. Bunlardan birisi de ABD güdümündeki Afgan Hava Kuvvetleri’ne ait uçağın Afganistan’ın Kunduz bölgesindeki bir medresede hafızlık törenine katılan yaşları 10-12 arasında değişen çocukları ve masum insanları katletmesi idi.  Dünyaya “İnsan hakları, demokrasi, hak-hukuk ve adalet “ (!) dağıtmayı vazife bellemiş emperyalist iri devletler ve onların artıklarıyla beslenen küçük devletçikler, insan hakları diye diye insanlığın katledildiği, gencecik bedenlerin hayatını kaybettiği ABD ve kukla Afgan hükümeti ortak katliamını görmezden gelmişti o zaman gözü de vicdanı da körleşen dünyada. 

         Afgan köylülerin yürek burkan feryatları göğe yükselirken üç çocuğu şehit olan annenin sözleri ibretle ve hikmetle doluydu. Kadının metanetli ve  vakur duruşu   esasında  güçsüzlüğümüzü ve çaresizliğimizi bütün çıplaklığı ile yüzümüze vuruyordu: “Kocam çocuklarımın hafızlık törenine katılmıştı. Aniden bomba sesleri duydum. Korkuyla dışarı çıktım. Kocam kucağında çocuklarımın cansız bedenleriyle içeri giriyordu... Daha ben konuşmadan ‘Hanım, oğullarımızı Allah’ın Kelamını öğrensinler diye göndermiştik... İşte onlar artık Allah’la tören  yapmak için gittiler...’ dedi...” 

         Peki, Afganistan Rus işgaline karşı efsanevi bir cihad vererek Rusları kovmamış mıydı? Ardından da mücahit gruplar ülke yönetiminde ve ganimet paylaşımında anlaşamayıp birbirlerini boğazlamaya başlayınca Taliban başlarına bela olarak gelmemiş miydi? Masum, mazlum, mahrum ve yoksul gariban Afganlılar ‘ın hangi şartlarda yaşamaya çalıştıklarını düşünmeden hikmetten, makasıd-ı şeriadan, merhametten epey uzak ilkel bir fıkıhla halkı, kültürü ve toplumu yönetmeye kalkınca hem aziz İslam Şeriatı ’na hem de tüm topluma yazık etmemişler mi? 
Ne var ki Taliban örgütüne  mensup Müslümanlar 30 yıllık ihlasa ,cihad yolunda katlandıkları sıkıntılar ve ödedikleri bedelleri bir İslam devleti kurarak bir nebze hafifleştirdiler. Şimdi geçmişin hatalarından ders almışa benziyorlar. Devlet yönetmenin kabile ve cemaat yönetmeye benzemediğini öğrendiler fakat bu süreçte Afganistan’da ne acılar yaşandı unutmamak lazım.

         2011 ‘den beri zulmün, acının ve katliamın her türünü yaşamış olan Suriye’nin serencamı da bundan farklı değil. Müslümanlar neredeyse Şam yönetimini düşürmek üzereydi ki nereden geldikleri belli olmayan El Kaideci “vazifeli/ kadrolu  mücahidler(!)” ve hakimiyet savaşına-daha doğrusu ganimet savaşı-tutuşan muhaliflerin önce ihtilaf sonra da tefrikaya düşmeleriyle birlikte her şey tarumar olmadı mı? 
Suriye’de bağımsız Mücahid grup nerdeyse yoktu...Her grubun arkasında bir büyük abi(devlet) vardı ?Dış müdahalelerin etkisiyle Suriye İslami  cihad meydanı olmaktan çıkıp devletlerin vekaletname savaşlarının arenasına dönmemiş miydi ?     
         Mücahitlerin rejimi yıkacak duruma gelen mücadelelerinin, Şii gayretiyle sahaya çıkan Hizbullah ve İran paramiliter güçlerince akamete uğratılması ve ardından Rus ayısının katliama uçaklarla dâhil olması iç savaşın on yıl daha uzamasına ve Suriye’nin fiilen dört parçaya bölünmesine yol açtı.

         Türkiye’nin bütün gücüyle desteklediği, onbir günlük yıldırım harekâtı neticesinde Bilad-i Şam’ın mücahitlerin eline geçmesi Suriye iç savaşını kısmen bitirdi fakat aslı selefi bir cihat hareketinin devlet yönetme kapasitesinin de test edildiği bir yönetme sürecini ortaya çıkarttı. Yeni yönetim bir yandan, dâhilde, Dürzi, Kürt ve Nusayrilerin ayrılmasına mani olmaya çalışırken bir yandan da  İsrail’in hemen her gün savaş uçaklarınca yaptığı bombalamalara ve diğer taciz ve işgallere karşı politika geliştirmeye çalışıyor.

          İnekperest Hindistan’ın kendi ırkından olan ve 70 yıl önceye kadar birlikte tek devlet ve millet olduğu Pakistan’a, Siyonist emperyal gücün kışkırtmasıyla saldırması büyük bir savaşın ve yıkımın kapıda olduğunu gösteriyor. Asya’da nükleer güce sahip bu iki devletin tüm unsurlarıyla topyekûn bir harbe girmesi ABD, Rusya, Çin ve İsrail’in işine gelir. Başta savaşan iki ülke olmak üzere bölgedeki diğer ülkelerin hatta dünyanın tamamı için büyük bir tehlike teşkil etmektedir.

          Hindistan demek İsrail'in güdümündeki kast sistemli ineğe tapan köleler ülkesi demek. Siyonizm’in yeni harekât üssü olarak kullandığı bu rezil ülke inşallah ağır bir hezimet yaşar ümidindeyim... Hayvanlar gibi yaşayan putperest Budistlere karşı Türkiye ne kadar modern silahı varsa Pakistan'a veriyordur, vermelidir...
Ya bir buçuk yıldan beri tüm dünyanın gözü önünde Gazze ‘de işlenen soykırıma ne demeli! Hamas yiyecek hiçbir şeyin kalmadığını haykırıp tüm dünyadan yardım istiyor ancak başta Müslüman ülkeler olmak üzere kimse kılını kıpırdatmıyor/kıpırdatamıyor.

          Sözde II. Dünya Savaşı'nda Hitler Almanyası'nda soykırıma uğradığı propagandasıyla tüm dünyayı esir alan, sermayenin, medyanın, sanat, kültür, spor, moda ve müziğin kontrolünde olduğu Siyonizm'in gayri meşru çocuğu İsrail, medenî(!) dünyanın gözü önünde, çoluk -çocuk, kadın -erkek, yaşlı-genç, sivil- asker demeden hem insanlık dışı hem de mevcut Tevrat'ın on emrinden birisini açıkça çiğneyerek Gazze’de insanlık suçu işlemeye devam ediyor...

          Birinci ve ikinci  Cihan Harplerinden sonra inşa edilmiş  sözde İslam ülkelerinin abîd krallarının gözetiminde diğer İslam ülkelerinin çaresizce seyrettikleri bir katliam hız kesmeden sürüyor.... 
          Batılı devletlerin üç maymunu oynadığı, Batı kamuoyunun -halklar düzeyinde ise örnek bir biçimde protestolar düzenlediği bu mel'un ve meş'um soykırıma mani olmak için yapılan her türlü eylem, etkinlik ve gösterilen çaba takdire değer.
Benîisrail azgınlaştığında sürgünle cezalandırıldı. İki defa sürgüne uğrayan bu kavim her defasında zillete ve meskenete dûçâr olmasından hiç ders almamış gibi görünüyor... Zulmü ve azgınlığı arttırdıklarında Allah kuvvetli ve acımasız bir kavmi başlarına musallat etti... Her seferinde hem Allah'a verdikleri sözü hem de insanlarla yaptıkları muahedeyi çiğnediler ve azaba müstahak oldular...
          Kuzeyin Şimali şimdilik güç topluyor çok yakında her kapıdan /tepeden / yerden üzerinize geldiğinde nereye saklanacaksın bakalım... Elinizden geleni yapın ki ilahi ta'zip yakınlaşsın...

          Şimdi serinkanlı bir şekilde düşünelim: Elbette İslam dünyasının yaşadığı acıların büyümesi ve asrın en bütün zulmüne dönüşmesi Batı’nın bitmek bilmez sömürme arzusunun eseridir. Lakin Suriye’nin, Irak’ın, Afganistan’ın, Libya’nın, Sudan’ın, Somali’nin ve iç savaş olan başka İslam ülkelerinin bugün yaşadığı acılar kendi elleriyle kazandıkları yüzünden değil mi? Tamam, devlet kılıklı emperyalist cinayet şebekelerinin binbir türlü hile ve desiselerinin etkisi yadsınamaz lakin asıl büyük pay Müslümanların arasındaki bitmek tükenmek bilmez ihtilaf ve tefrikaya ait değil mi? 

          Aynı dine inanan, millet, kültür ve dil olarak da ortak birçok noktası bulunan Afganistan ile Pakistan arasındaki düşmanlığa ne demeli. Yapay ulusal sınırlar uğruna kinle sıkılmış yumruklar kimin suratına geliyor, hışımla kınından çekilmiş kılıçlar kimin boynuna inecek! İşte dini resmen İslam olan iki İslam devletinin hali… Başka söze ne hacet.

          Siyonist İsrail'in Gazze'deki soykırımı başta olmak üzere yeryüzündeki zulüm, baskı, sürgün, katliam, esaret, zillet ve meskenet hali daha ne kadar sürecek diye düşündüğümde, bir protesto yürüyüşünün nihayetinde yapılan şu veciz dua hatırıma gelir : 
 "Kendisi fiili ya da fikrî işgal altındaki İslam ülkeleri kendilerini kurtarınca işgal altındaki Filistinli kardeşlerini de kurtaracaktır inşallah."