Allah bize şah damarımızdan daha yakındır. Ne yerlerde ne semavatta ne de denizlerin karanlığında hiçbir şey ona gizli kalmaz O’na; zira sinelerin özünü bilir O.İnsan, Rabbini zikirde ne kadar samimi davranır, zikri hayatının ayrılmaz bir parçası olarak kabul ederse hikmet pençeleri açılır, eşyanın hakikati zahir olur. Hatta yakın ve uzak geleceğe dair gaybi haberlere bile - yüksek isabetli tahmin babında –masadak olabilir.

Hayatın dağdağası içinde Rabbimizi zikretmeyi unutmak bir günahın vebali karşılığı olabilir. Bu sebeple hatırlanır hatırlanmaz tövbe edilir, zikirle Allah’a inabe edilirse seyyiat af olduğu gibi ilahi muhafaza sigortası tekrar devreye girer. Sahip olduğumuz her şeyin gerçek maliki Yüce Allah bir anda onları çekip alabilir ki bu, münferiden şahısların başına geldiği gibi cemiyetlerin de başına geldiği de ayetlerle sabittir. Sema ehli, dağ, taş, hayvanlar, bitkiler vb bütün mevcudat zikreden zakire –kendi lisanlarınca- eşlik eder. Bu hal, seher ve gece yarısı zikirlerinde daha barizdir.

Lütfedilen nimetlerin şükrü diğer mahlûkatın hakkını gözetmekle gerçekleşir. İlahi şükrün tezahürü ise mün’imi hakiki olan Rabbimizin hayatımızın merkezinde yer almasıdır. Bütün fiiller, sözler, düşünceler; amaç, gaye, maksat nihayi manada Allah’ın rızasını kazanmaktır. Helal ve haram hassasiyetiyle yaşamak, kötülüğün, fenalığın, zulmün, münkeratın ve fuhşiyatın münteşir olmaması için çabalamak, hayatı kimin hoşnutluğunu kazanmak için yaşadığının da göstergesidir.

Müminlik iddiası ispat ister. Hiç kimse mücerreden iman ettim sözüyle imtihan edilmeksizin serbest bırakılmaz. Büyük-küçük, gizli-açık, kolay-zor, sabah-akşam, sağlık-hastalık, başarı-başarısızlık, varlık-yokluk.. Çoğu zaman fitnelik vazifesini yaparak imtihan olan kulun gerçek kıratını ortaya çıkarır. Akıllı kişi, Allah’tan imtihanının kolay, kısa ve tahammül edilebilir kılması için niyazda bulunur. Çünkü her bedenin dayanabileceği imtihan aynı değildir. Bazen salih amellerin işlenme kalitesi bela ve musibetin zorluğunu artırırken bazen de insanı belanın içinden tereyağından kıl çeker gibi çekip alma işlevi görür. Mümin; iman ağacının lezzetli meyve vermesi için suyunu, gübresini iyi vermeli, zararlı otlarla mücadele etmeli, bakımını iyi yapmalıdır. Günün belirli saatlerinde Yüce Yaratıcıyı,  Kur’an’ı Kerim’de öğretildiği kelamlarla ve o  formda zikretmek için “ Elhamdu lillah”, “ Subhanallah” , “ Allahu Ekber”, “ La ilahe illallah” , “ Subhanallahi ve bihamdi subhanallahil azim” , “ La havle vela kuvvete illa billah”, “ La ilahe illa ente subhaneke inni kuntu mine’z zalimiyn”, “ Hasbiye Allahu ve ni’mel vekil” ,  ..vb  ibarelerini dilden ve kalpten düşürmemek icabeder.

Dua, tövbe ve inabe ayetlerinden ezberde olanları vesileyle,   manasını düşünerek, mütemadiyen tazarruda bulunup kalp gözünü keskin kılmak, İblis’in birçok tuzağına karşı erken ikaz sistemi mesabesindedir. Zira İblis, kalbi kendisine hedef tahtası olarak seçer. Sabah –akşam her yönden oklarını fırlatır. Bu esnada şeytan, nefsi yanına çekmeye çabalar. Böylece göz, kulak, dil, deri ve benzeri azaları lojistik üssü olarak kullanmaya çalışır. Kalbi bu hücumlardan masun kılacak yegâne şey Allah'a sığınmak, O’nun zikriyle kalbi beslemektir. Böyle yapıldığı takdirde kalbin etrafında manyetik bir kalkan vücuda gelecek, hiçbir ok kalbin latif yapısına ulaşamayacaktır. Zikri artırmak kalbi kavi kılarken ihmal etmek veya azla yetinmek imanı savunmasız bırakmaya sebep olur. Zikre “ tasavvufçuların işi” diye dudak büküp istihzaya alet edenlerin  önce kalbi kayar sonra aklı teşevvüş eder ardından da simaları nifak kiriyle  kararır.

Zikir, kalbe kurşungeçirmez zırh giydirmektir. Kalp mutmain bir biçimde kulluğun vacibi olan salih amellerle huzur bulur, onlardan lezzet alır, neşelenir, sevinç ve mutluluk izhar eder. Ulaşılması imkânsız muhsan bir kaleye tahavvül eder Salih amellerin tamamı- bilhassa Allah'ı zikretmek -kalbi besleyen mineralce zengin su kaynağı ve besleyici gıdalar gibidir. Kalp bunlarla beslendiği sürece envaı çeşit ve tatları birbirinden ayrı semereler vermeye devam eder. 

“Rabbinin ismini zikret ve bütün benliğinle O’ na yönel.”. “ Sabah –akşam Rabbinin ismini zikret.”, “ Rabbini hamd ile teşbih et ve secde edenlerden ol. ”Zikreden bir kalp, dil, azalar ve gönül Rahmanın bir armağanıdır. Zikre alışmış bir dil, başka kelamdan lezzet almaz. Allah’ı anma manasına gelen her çeşit amel, söz, düşünce ve tasavvur mesafeleri ortadan kaldırarak kulu Rabbine yaklaştırır. Öyleki zikri önünü ardını aydınlatan ilahi bir nura dönüşür.

Kendisinden müdavimi olacağı ameli soran sahabeyi “ Allah’ın en sevdiği amellerden birisi de dilinin Allah’ın adına merbut iken bu dünyadan ayrılmandır.” diye irşad eden Resulullah(sav) ne güzel yol göstermiş. Ne mutlu öyle güzel bir hal ile ukbaya göçenlere…