Gecesi gündüzü gibi aydınlık olan bir dinin müntesipleri olarak bizler, beşerî nice teoriyi tatbik ettikten sonra, insanlığın, bugün geldiği noktada semadan indirilen vahyin getirdiği rahmete muhtaç olduğunu görmek mecburiyetindeyiz.

Asırlardır mantıklı/mantıksız ne kadar fikir/ideoloji varsa peşinden giden en-Nas çok yorgun ve değerlerini kaybetmiş bir halde. Uğrunda kitaplar yazılan fikirler, her dediği bir kanun olan diktatörler, haklarında en hararetli tartışmaların yapıldığı filozoflar, sosyologlar vb. son günün yaklaştığı bir zaman diliminde çağımıza doyurucu cevaplar vermekten uzak…İnsanlık bütün katkılardan soyutlanmış doğal, fıtri olan her şeye hasret.

Nev-i beşeriyet bu noktada iken onlara tekrar İslam’ın güzelliklerini kim anlatacak? Ömrünü Kur’an hakikatlerini anlatmaya adayan dailer o kadar az ki dünyamızda… Değişmez sünnetullah ın haber verdiği hakikate göre Allah, emaneti taşıma ehliyetini kaybedenlerden alır ,sonra da onu taşımaya ehil başka kullarına verir. Ama görünen o ki hakiki manada emaneti taşımaya ehil topluluklar yok derecesinde.

Müslümanların omuzlarındaki yük, her zamankinden daha fazla. Bu ağır yükü taşıyacak olan Müminler, İslam öncüleri, Kur’an’ın berrak ikliminde soluklamalılar varlığın hakikatini. Teneffüs ettikleri hava vahyin lahuti havası olmalı.

Günümüzde –maalesef- Kur’an-ı Kerim’in getirdiği hükümler amelden sakıt olmuş, ahlaki ilkeler ise göğe çekilmiş gibidir. Hayatımıza yön veren bir kitap olması gereken Kur’an’ı, iman, amel ve rehber kitap muamelesi görmekten çıkarıp çeşitli vesilelerle kıraat edilen bir tören kitabına dönüştürmüş durumdayız.

Kur’an-ı Kerim ile gerçek anlamda hemhal olan ahireti unutmaz, ahiretle alakasını kopartmaz. Hablullah ile alakası ne kadar kuvvetli ise kişinin yüzünde nur, dilinde hikmetli hak söz, elinde emniyet, kalbinde itminan, aklında selamet, kalbinde hidayet, ruhunda cesaret ve azamet eksik olmaz. Yürüyen Ayaklı Kur’an olur adeta. Tıpkı Resulullah (sav )gibi. Hz. Aişe validemize Resulullah’ın ahlakı sorulduğunda verdiği cevap dikkati şayandır:

“_Kuran okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kuran’dı.”

Peygamber efendimizin hayatını bilen, onun sünnetini anlayan kişiler, vahyin mübeyyen sırrını da kavrarlar. Onun güzide arkadaşları olan sahabenin Kur’an ile alakası ber devamdı. Gecesi- gündüzü, sabahı- akşamı, gizlisi- aleniyeti, zenginliği- fakirliği… Velhasıl hali ne olursa olsun ayetleri hıfz etmekte pek hırslı ve mahir idiler. Mesela onlardan birisi Bakara suresini 8 yılda ezberlemişti. Onlar sadırlarında taşıdıkları Kuran’ı hayata geçirmeden, hayatlarının mikyası yapmadan, yeni ayet ezberlemeye çalışmazlardı. Sadırlarında taşıdıkları ayetler, hayatlarının her vechesinde müessir oluyor, yaşamlarına müdahale ediyordu ki; bazen günlük hayatlarında onun en ince noktadaki varlığını görürüz, bazen de fıtratlarını bile sorgulatırken. Hadis külliyatımız bunun sayısız misalleriyle dolu. İşte onlardan birisi:

“Enes(ra) rivayet ediyor ki “Sesinizi peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin” ayeti celilesi inince Sabit bin Kays(ra) ‘Ben, sesi peygamberimizin sesinden fazla çıkan bir kişiyim. Öyleyse ben cehennem ehlindeyim.’. dedi sonra bunu Resulullah’a zikretti. Allah’ın nebisi “O,cennet ehlindedir”, buyurdu.”

Resulullah gecenin büyük bir bölümünü ibadete ayırırdı .Bunun içinde Kur’an okumak vardı, namaz kılmak vardı, tefekkür vardı… Kur’an okuyan insan rahmet ayetlerine geldiğinde Allah’tan merhamet ve bağış diler; azap ayetlerine geldiğinde Cenab-ı Mevla’dan af ve istikamet diler. Böylece diri bir dini hayatı yaşamış olur. Ayetlere derinliğine vakıf olmak isteyen kişilerin ilk dönem Müminlerin metoduna sadık kalarak hareket etmeleri elzemdir. Hz Ömer gibi sadece bir ayeti, anlamını idrak ettikten sonra iç çekerek ve ağlayarak tazarru ile defalarca, sabahlara kadar döne döne okumak tertilin gerçek manasını da bize öğretmektedir.

Kuran’la alakamız ve bağlarımız ne kadar sağlam ve sürekli olursa o kadar vukufiyet sağlarız ona. Bunu teyit eden bir hadiseye Arabistan’da şahit oldum. Cehri namazların birinde imam ilk rekâtta Bakara suresinin 204. ayetini okudu. 205. ayete gelince şaşırdı bir iki defa tekrarladı, doğrusunu getiremedi. Cemaatin içinden imamın hemen arkasında saf tutan yaşlı bir amca ayetin devamını okudu. İmam, ayetin tamamını okuyuncaya kadar bekledi, ardından da tamamladı. Hadiseyi daha iyi canlandırmak için ayetlerin mealini verelim:

“-İnsanlardan öyleleri vardır ki dünya hayatına dair sözü hoşuna gider. Ve kalbindeki şeye Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o düşmanların en yamanıdır. O dönüp gitti mi (veya iş başına geçti mi) yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini(ekonomi) ve nesli(soy) helak etmek için koşar/çabalar. Allah ise fesadı sevmez.

Ona ‘Allah’tan sakın/kork’ dendiği zaman bir gurur ve kibir hali onu tutar, günaha sevk eder. Ona cehennem yeter! Orası ne kötü bir yerdir.

İnsanlardan öyleleri de vardır ki Allah’ın rızasını kazanmak için nefsini harcar. Allah, kullara karşı çok şefkatlidir.”

Muhammed Gazali kitabında Mescidi Haram ’da namaz kılarken halktan, sıradan birinin imamın yanlışını düzelttiğini anlatıyor ve bunu o kişinin Kuran’la olan kesintisiz ilişkine bağlıyordu. Ben de Üstat gibi düşünüyorum bu hususta

Başta da söyledim: “İslam, gecesi gündüzü gibi aydınlık olan bir dinin adıdır.” Her insan, sadece okuyarak, Kur’an’dan anladığı kadar bir payla da olsa İslam’ı kavrayabilir. Anlamadığı bir şey varsa onu da ilmine itimat ettiği bir âlime sorarak öğrenmeye çalışır.

İslam ilim geleneği dinin birincil kaynak olan Kitab'ül Mübin'den değil vaaz ve menakıp kitaplarından, sohbetler ve mev'ızeler yoluyla öğrenildiği çok uzun bir devirden beslenmektedir. Bu, güzel bir yol diyemeyiz. Kur’an-ı Kerim’den muaheze edileceğimiz haber verilmişken.

Şüphesiz ki ilim ve âlim hem Kur'an da hem de Nebi (as)’ nin açık beyanlarında öğülmüştür. Tabii ki rabbani âlimler, ilmi sırtına yüklenen değil, sadrına yerleştirip hayatıyla bunun şahitliğini yapan kişilerdir.

---------------------------------------------------------------------------------------------------

3 -Hz Ömer, Maide suresinin 118. ayetini (eğer onlara azap edersen onlar senin kullarındır; şayet onları bağışlarsan şüphesiz ki sen Aziz ve Hâkimsin ) sabaha kadar sürekli okumuştu.

4 —Bakara suresi: 204-207.

5 —Muhammed GAZALİ, Mısır’da yetişmiş son devrin büyük âlimlerindendir. Tefsir, hadis, siyer ve güncel meselelerle ilgili kitapları mevcuttur. İslam ilim geleneğinin tekrardan Kur’an ve sahih sünnet muvacehesinde gözden geçirilmesini savunmaktadır. Kendisinden önce yaşamış Mısırlı ıslahatçı âlimler gibi İslam ümmetinin kurtuluşu için dinin aslına dönmek gerektiğini savunur. Bu eser, Gazali’nin katıldığı bir televizyon programındaki muhaverenin kitap haline getirilmesiyle oluşmuş. Dilimize ise Dr. Emrullah İşler tarafından “Kuran’ı Anlamada Yöntem” adıyla çevrilmiş ve Sor Yayıncılık tarafından yayınlanmış. Kitapta hayattan ve tarihten birçok şahit getirilerek anlama problemi örneklerle anlatılıyor. Ayrıca Kuran’a nasıl yaklaşılması gerektiğini dair çok güzel misaller verilmiş. İslam ümmetinin geri kalmasını Kuran ve Sünnetten uzaklaşmaya bağlayan Gazali 1996 yılında Suudi Arabistan’da vefat etti. Kabri, Baki mezarlığındadır.