15 Yaşında Bir Kız, 24 Yaşında Bir Adam ve Toplumsal Felç.
İstanbul Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde geçtiğimiz gün yaşanan korkunç olay, bir kez daha hepimizi sarsmakla kalmadı; yıllardır görmezden geldiğimiz bir sosyal çürümenin üzerini de artık örtemeyeceğimizi yüzümüze çarptı.
Eğer 15 yaşındaki bir kız, 24 yaşında bir adam tarafından vurulabiliyorsa…
Ve biz bunu “kıskanç sevgili” başlığıyla izliyorsak…
Sorun ne sadece bireyde ne de tek başına şiddette.
Sorun toplumsal çürümede.
Toplum olarak duyarsızlaştığımız, çocuklarımızı savunmasız bıraktığımız, değerleri değersizleştirdiğimiz noktada başlıyor her şey.
Üniversite kampüsünde, bir kafede, çekilen silahlar…
15 yaşında bir kız çocuğunun hayatı karardı.
Genç bir katil canına kıydı.
Aileler yıkıldı.
Toplum, “bir kez daha” sessizliğe gömüldü.
Ama en kötüsü, bu olaya gösterilen tepkilerdi.
Kimi sosyal medya yorumlarına bakınca, insanın kanı çekiliyor:
“Bu kız bu tipe nasıl bakmış?”
“Güzelim kız, yazık etmiş kendine…”
“Erkek zaten tip değilmiş, boşuna saplantı yapmış.”
Kimse çıkıp da “Bu bir çocuktu!” demiyor.
Kimse sormuyor: “15 yaşında sevgili olur mu?”
Hiç kimse demiyor: “Bu çocuğun ailesi, öğretmeni, çevresi neredeydi?”
Çünkü toplum olarak biz artık duygusal ve ahlaki felcin eşiğindeyiz.
Ülkede Sevgili olmak 13 yaşında normalleşti.
“Çocuk aşkı” dizilerde reyting rekorları kırıyor.
16 yaşında evlenmek “çocuk gelin” diye gericilik diye kıyamet koparıyor ama 15 yaşında “sevgili” olmak neredeyse özgürlük ilericilik nişanı gibi sunuluyor.
Burada kimse “aşka düşman” değil.
Ancak burada konu çocuk.
Reşit değil.
Ehliyeti yok.
Seçme, seçilme, oy kullanamaz.
O zaman nasıl olur da 24 yaşında bir adamla “ilişki” yaşar?
Bu nasıl normalleştirilir?
Ve asıl soru: Bu çocuğun buna nasıl izin verilir?
Aile nerede?
Evlenmek baskı sayılıyor ama 15 yaşındaki bir çocuğun sevgili olması “özgürlük” “ilericilik” olarak pazarlanıyor.
Oysa çocuk sevgili olmaz.
Çocuk korunur, eğitilir, büyütülür.
15 yaşındaki bir çocuk neden kafede çalışır?
Geçim sıkıntısı mı?
Aile ilgisizliği mi?
Peki ya evdeki duygusal boşluk, okulda eksik kalan rehberlik, sosyal medyada maruz kalınan içerikler?
Eğer bir çocuk, yaşından büyük sorunları omuzlamak zorunda kalıyorsa; onu yalnız bırakan bizleriz.
Ailesi, öğretmenleri, çevresi, devleti…
Sorun ayakta olan düzende.
Bir çocuğun göz göre göre istismar edilmesine, “sevgili” maskesi altında yönlendirilmesine kimse ses çıkarmamışsa; sadece tetiği çeken değil, susan herkes suç ortağıdır.