Bir şehir konuşuyor.

Belki içinden, belki Terme, Ankara lise caddesinde, köprü maşında, belki arka sokaklardan.
Kimi fısıldıyor, kimi bağırıyor.
Ama söyledikleri aynı:
Siz çaldınız.
Biz az çaldık.
Mitinge dışarıdan adam getirdiniz.
Sizinkine otobüs filosuyla insan taşındı.
Yandaşları işe aldınız.
Biz partilileri aldık, o da sayılmaz zaten.
Belediyenizde usulsüzlük var.
Sizinkinde yok muydu?
Buyurun, Türkiye’nin siyasi özeti.
“Adalet Manifestosu” dedikleri şey, aslında vicdanın boğuk çığlığı.
CHP geçtiğimiz hafta sonu Cacabey meydanındaydı.
“Halkın adalet talebi” için düzenlenen büyük miting, geniş katılımla gerçekleşti.
Lakin hemen ardından klasikleşmiş bir tartışma başladı:
“Gerçekten Kırşehir halk mıydı gelenler?”
“Otobüsle mi taşındılar?”
“Kim kaç kişiydi?”
Sahi, bu ülkede artık bir mitingin büyüklüğünü ölçmenin tek yolu kaç otobüsle adam taşındığı mı oldu?
Bir zamanlar AK Parti mitinglerinde bu tartışmalar dönerdi.
Şimdi roller değişti, ama senaryo aynı.
Meydanlar doluyor, sonra ekranlarda sayılar konuşuluyor.
İçerik?
O genelde arka planda bir fon müziği gibi.
Var ama kimse dikkat etmiyor.
Gerçekten hırsız kim?
Sorunun cevabını herkes biliyor ama kimse yüksek sesle söylemiyor:
“Bizimkiler çalmaz, çalsa da hizmet eder.”
“Ötekiler çalar, hem de utanmadan.”
İşte siyaset bu hale geldi.
Yolsuzluk artık bir karakter suçu değil, tercih meselesi.
Hatta bazen başarı göstergesi.
“Yine de çalışıyorlar ama” diyerek meşrulaştırılan bir hırsızlık düzeni içindeyiz.
“Az çalan makbul” dönemindeyiz.
Kim hesap soracak?
Yargı mı?
Basın mı?
Sivil toplum mu?
Yargı tarafsızlık krizi yaşarken, medya ya yandaş ya muhalif ya da reklam derdinde.
Sivil toplum ise ya susturulmuş ya da politize olmuş durumda.
Gerçekten bağımsız bir denetim mekanizması kalmayınca, herkes kendi yolsuzunu aklıyor, başkasınınkini ifşa ediyor.
Bir nevi “yolsuzluk listesi sıralaması” yapılır gibi.
Bazı zamanlarımıza çok yazık.
Gerçekten de öyle.
Bu ülkenin gençleri bir umutla oy verirken, hala “kim daha az çaldı?” tartışmasının ortasında buluyor kendini.
Ne liyakat konuşuluyor doğru düzgün, ne vizyon.
Tartışmalar ya “kimin mitingi daha kalabalıktı” seviyesinde, ya da “biz de torpil yaptık ama mecburduk” savunmasında.
Bu ülkenin asıl kaybı, bu işte.
Zaman, umut, inanç…
Hepsi yavaş yavaş yitiyor.
Kırşehir konuşmaya devam ediyor.
Belki bir gün, biri bu manifestoya başka bir madde ekler:
Hiç çalmadık.
Kimseyi kayırmadık.
Adaleti gerçekten getirdik.
O güne kadar Şehrin sesi yankılanıyor: “Sıra kimde?”