“Gönlü Taş Olanın Şehri Taş, Gönlü Aşk Olanın Şehri Gülistan Olur.” Sözleriyle yazımıza başlayalım.

Gönül Şehri Kırşehir İçin Artık Birlik Zamanı.

Kırşehir hep merkezde bir şehir gibi görünür haritalarda…
Anadolu’nun tam ortasında yer alır; kalbinde…
Ama o kalbin atışını duyan kaç kişi var Ankara’da?
Kaç kişi bu toprağın sızısını hissediyor?
Kaç kişi bu şehrin gözü yolda bekleyişini fark ediyor?..

Yıllardır bu topraklardan nice vekiller geçti.
Yüzlerce seçilmiş insan Ankara yollarına düştü, “Kırşehir’e hizmet” sözüyle…
Kimisi samimiydi, kimisi sustu…
Kimisi gayret etti, kimisi koltuğuna gömüldü…

Evet, biz de biliyoruz; uğraşan, çabalayan oldu.
Ama ne hikmetse bir türlü bu şehrin yüzü gülmedi.
Yatırımlar dönerken Anadolu’ya, hep birileri görmezden geldi bu ili.
Marka olduk tarımda, eğitimde, kültürde…
Ama iş yatırıma gelince hep ‘öteki’ olduk.
Hep ‘yarın’ denildi bize,
‘Sırası gelecek’ dediler…
Ama o sıra hiç bize uğramadı.

Kırşehir bir gönül şehridir.
Gönüller kırıldıkça bir şey eksiliyor bu şehirde…
İnanç kırılıyor, umut eksiliyor, gençler göçüyor.
Ve biz burada kalanlar, bu şehir için yüreği çarpanlar bir türlü “helva yapamıyoruz.”
Un var, şeker var, yağ var…
Ama karıştıracak el, ateşi harlayacak yürek eksik.

Bu şehir öyle sıradan bir şehir değil.
Bu topraklar;
Ahi Evran’ın alın terini,
Yunus Emre’nin dilini,
Âşık Paşa’nın kelamını,
Şeyh Edebali’nin hikmetini,
Hacı Bektaş-ı Veli’nin sevgisini barındırıyor.

Bu şehir;
Neşet Ertaş’ın yüreğinden süzülen türküleriyle, Muharrem Usta’nın sazıyla,
Çekiç Ali’nin sesiyle yoğrulmuş bir kültür hazinesidir.

Ve biz böylesine köklü, mana yüklü bir şehirde doğup büyüyenler,
Böyle bir şehre hizmet etmeyi bir lütuf değil, bir vefa borcu olarak görmeliyiz.

Çünkü bu şehir sadece taş, toprak değil;
Bu şehir bir ruh taşıyor.
O ruh bazen bir çocuğun gözlerinde,
Bazen yaşlı bir amcanın “Yavrum bu hizmet gönül şehrine ne zaman gelecek?” deyişinde gizli.