Zamanda Sessiz Hatıralar

“Her an, geçmişin sessiz izlerinde kendini bulur.” – Birsen Eker

Yaşadığımız her an bir nehrin akışı gibidir; durmadan ilerler. Ruhumuzun aradığı huzuru nerede bulacağınızı hiç düşündünüz mü? Çoğu zaman yanıt, geçmişin dingin sularında saklıdır. Umut, geleceğe attığınız her adımın kıvılımıdır. Motivasyon, o adımları coşkuyla atmanızı sağlayan içimizdeki ateştir. Huzur ise bazen bir Emel Sayın şarkısının tınısında, bazen eski bir plağın cızırtısında kendini gösterir.
“Bir plağın cızırtısı, kaybolmuş bir kahkaha kadar değerli olabilir; ruhun sessizliğine dokunur.” – Birsen Eker

Öz benlik, kökleri derinlere inen bir ağacın toprağına bağlıdır. Bizim toprağımız; Ahi Evran’ın ticaret ahlakı, Yunus Emre’nin “Gel, tanış olalım, işi kolay kılalım” çağrısı ve Mevlânâ’nın hoşgörüsü ile anlam kazanır. Bu değerler, çağımızın hızlı temposuna inat bize kendimizi hatırlatır; bir nefeslik duraklamayı, içimizi dinlemeyi öğretir.

Unutulmaya yüz tutmuş komşuluklar, kapı önünde edilen samimi sohbetler, çocuk kahkahalarının yankılandığı sokaklar… Hepsi bir film sahnesi gibi içimizi ısıtır. Aile büyüklerimiz anlattığı imece günleri, sabırla ördüğü danteller, bayramlarda uzatılan şeker dolu avuçlar… Bunlar, bugünün telaşında ruhumuza serin bir gölge olur.

Bir zamanlar mektuplarla sabırla beklenen haberler vardı; zarfların içine saklanan duygular, satır aralarında gizli kalmış umutlar… Şimdi saniyeler içinde ulaşan dijital mesajlarımız var. O eski günlerin sabrı kaybolmuş gibi görünse de, kalbin sesini taşıyan bir selam hâlâ aynı anlamı taşır. Mahalle bakkalı defterine yazılan borcun güveni vardı; şimdi büyük marketlerin soğuk ışıkları altında alışveriş yapıyoruz. Ama o güven, samimiyet ve insanın insana duyduğu itimat hâlâ en kıymetli sermayemizdir.
“Bir kapı çalındığında açılan gülümseme, bin sözden daha fazlasını anlatır.” – Birsen Eker

Geçmişte ailecek toplanılan sofralar, mis gibi kokan ev yemekleriyle bezeli sofralar vardı. Bugün hızlı tüketimin gölgesinde kalsak da, bir tabak çorbanın paylaşılınca daha çok doyurduğunu unutmamalısınız. Radyo başında sessizce dinlenen hikâyeler vardı; şimdi ekranlarımızdan binlerce ses ve görüntü yağıyor. Ama insanın ruha dokunan bir kelimeye, bir melodinin hatırlattığı sükûnete duyduğu ihtiyaç hiç değişmedi.
Peki siz son defa bir komşunuzla kapı önünde ne zaman sohbet ettiniz?

Journal ve ajanda doldurma alışkanlıkları, geçmişin defter geleneğinin modern ve samimi bir uzantısıdır. Siz de kendi ajandanıza güzel anılarınızı, ruhunuza iyi gelen küçük dokunuşları yazabilirsiniz.
“Bir sayfaya yazılan küçük bir anı, yıllar sonra kalbine bir köprü kurar.” – Birsen Eker

Mesela:

Günlük sayfalar: sabah aldığınız ilk kahve kokusu, yolda gördüğünüz kuş sürüsü, gülümseyen bir yüz…

Haftalık plan sayfaları: yapılacaklar listeleri ve küçük hedefler; ileride dönüp bakınca kendi çabalarınızı hatırlatır.

Aylık sayfalar: doğum günleri, özel günler, başarılar ve kutlamalar…

Yolculuk sayfaları: gidilen şehirler, doğayla geçirilen anlar, keşifler…

Kitap ve sinema sayfaları: ruhunuza dokunan hikâyeler, unutulmaz karakterler, iz bırakan diyaloglar…

Geleceğe mektup ve hayaller sayfaları: beş yıl sonra kendinizi nerede görmek istediğinizi, neler başardığınızı, hangi dersleri aldığınızı yazabilirsiniz.


Beş yıl sonra kendinizi nerede görmek isterdiniz? Hayallerinizin peşinden gidebildiniz mi?

Şimdi Türkiye’de arkadaş grupları bir araya geliyor; çaylarını ve kahvelerini yudumlarken birlikte defterlerini dolduruyorlar. Bazen sticker’larla süsleniyor sayfalar, bazen o günün küçük anısı keyifle yazılıyor.

Farklı kuşakların birlikte yapabileceği etkinlikler de hayatımıza anlam katıyor: kitap okuma buluşmaları, resim veya el işi atölyeleri, yaratıcı yazarlık ve müzik çalışmaları, sohbet halkaları, şiir dinletileri… Her biri, bir araya gelmenin, paylaşmanın ve öğrenmenin en güzel yollarından biridir. Küçük bir tiyatro oyunu veya müzik dinletisi, çocuk ve gençlerin yanı sıra büyüklerin de ruhunu besler; bir köprü kurar, geçmişle bugünü birleştirir.

Büyüklerin yapabileceği en kıymetli şeylerden biri de çocuklarını sadece dinlenilmeyi beklemek yerine gerçekten dinlemektir. Çocuğun neyi sevdiğini, neyden hoşlanmadığını oyunlarla keşfetmek; merak ettiği alanları fark etmek çok değerlidir. Gözlerindeki ışıltıya dikkat eden bir ebeveyn, onun kalbinin melodisini de duyar. İşte o melodiyi beslemek, geleceğe bırakılacak en anlamlı miraslardan biridir.
“Çocuğun gözlerindeki ışıltıyı fark etmek, geleceğe bırakılacak en değerli melodiyi duymaktır.” – Birsen Eker
Çocukluğunuzda sizi en çok ne güldürürdü? Hatırlıyor musunuz?

Bugün bu değerleri yaşatmak için çaba gösteren kurumlarımız da var. Kent konseylerinin düzenlediği kültürel etkinlikler, kuşakları buluşturan projeler, toplumsal dayanışmayı güçlendiren çalışmaları; geçmişin zarif izlerini geleceğe taşımanın en güzel örneklerindendir. Mahalleleri bir araya getiren festivaller, yaşlılarla gençleri buluşturan sohbet halkaları ve doğa projeleri, herkesin gönüllü emeğini görünür kılar. Çünkü iyilik iyidir; atılan küçük bir adım bile şehrin ruhuna dokunur, kalplerde iz bırakır.

Kültürel mirasın korunması da bu çabaların ayrılmaz bir parçasıdır: eski çarşılar, el sanatları, unutulan geleneksel yemekler, türküler… Bir türkünün nakaratında, bir çömlek ustasının ellerinde geçmişten bugüne uzanan hafızamız saklıdır. Kent konseylerinin desteklediği bu miras projeleri, yalnızca geçmişi yaşatmakla kalmaz; geleceğe de umut taşır.

Hatırlıyor musunuz? Çocukken Temel Reis’in Safinaz’ı korumak için Kabasakal’ın kötülükleriyle mücadele ettiği sahneler vardı ya… Kabasakal, fırsat buldukça kasabaya zarar vermeye, insanları korkutmaya çalışırdı. Ama Temel Reis, ıspanak yiyerek kazandığı gücüyle hem Safinaz’ı hem de kasaba halkını korur, kötülüğü iyilikle alt ederdi. Güçlü yumrukları, cesareti ve doğru olanı yapma kararlılığıyla Safinaz’ı güvenli bir yere taşıdıktan sonra Kabasakal’ı şaşkına çevirir ve kasabada sevinç dalgaları yayılır. O sahneler, çocukluğumuzda iyiliğin gücünü ve cesaretin değerini anlatır.
Peki siz, kendi hayatınızda Temel Reis gibi iyilikle kötülüğü yenmeye çalıştığınız bir anı hatırlıyor musunuz?

Geçmişten bugüne uzanan bu incelikli köprü, sadece birer anıdan ibaret değildir; kim olduğumuza dair izler taşır. O değerleri yaşatmak, korumak ve yeni nesillere aktarmak ruhumuzun en derin özlemlerindendir. İşte o zaman, geçmişin dokunuşuyla bugünün yorgunluğuna şifa ulaşır.

Her adımımızda köklerimizi hatırlayalım. Sevgiyi, vefayı, dostluğu kaybetmeyelim. Geçmişin zarif izlerini geleceğe taşırken, kalplerimiz daima umut ve huzurla dolsun.

Bugün bize düşen görev, bu değerleri yalnızca hatırlamak değil; yaşatarak geleceğe taşımaktır. Komşuluk kapılarımızı yeniden aralayalım, sofralarımızı paylaşalım, çocuklarımıza güvenin, dostluğun ve vefanın kıymetini anlatalım. Çünkü bizden sonrakilere bırakacağımız en büyük miras, işte bu değerlerin canlı kalmasıdır.

Gelin hep birlikte geçmişin ışığında yaşayalım; anılarımızı paylaşalım, birlikte öğrenelim ve kalplerimizi şefkatle dolduralım. Göreceksiniz, her adımda ruhumuz tazelenecek ve geleceğe daha umutla bakacağız