Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Altay Atlı, Türkiye'nin ticareti tamamen durdurma kararının İsrail ekonomisine etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

Türkiye’nin İsrail'le olan ticaretini tamamen durdurma kararı, siyasi boyutuyla olduğu kadar taraflar üzerindeki olası ekonomik etkileriyle de tartışılmaya devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı, önce 9 Nisan itibarıyla 54 ürün grubunun İsrail’e ihracatını kısıtladı. Bakanlık 2 Mayıs'ta ise “İsrail ile ilgili ihracat ve ithalat işlemlerinin tüm ürünleri kapsayacak şekilde durdurulduğunu” duyurdu.

İsrail, 2023 itibarıyla 5,42 milyar dolarlık tutarla Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı 13'üncü ülke konumundaydı. Aynı yıl içerisinde Türkiye söz konusu ülkeden 1,64 milyar dolarlık ithalat yaptı. Başka bir deyişle İsrail, Türkiye’nin dış ticaret fazlasına sahip olduğu bir ülkedir. Bu nedenle de iki ülke arasındaki ticaretin durması İsrail açısından yüksek kaliteli ve nispeten düşük maliyetli ithalat imkanının yitirilmesine yol açacağı gibi Türkiye açısından da önemli bir ihracat pazarının kaybedilmesi anlamına geliyor. Şüphesiz ki alınan bu önlem Gazze’de yaşanan drama karşı bir tepki olarak ele alındığında ticari boyutun çok ötesinde bir anlam taşıyor. Bununla birlikte, oluşan tabloya sadece ekonomik boyutuyla bakıldığında da bazı detayları doğru tespit etmek gerekiyor.

Bu detayların ilki, Türkiye’nin İsrail’e ihracatının 7 Ekim'le başlayan süreçle değil, daha önceden azalmaya başlamasıdır. Son 20 yıla bakıldığında Türkiye’nin İsrail’e ihracatının sadece 2009 ve 2015 haricinde her sene düzenli olarak arttığı, 2022’de 7 milyar doların üzerine çıktığı, ancak 2023’de yüzde 23 azaldığı görülüyor. Aylık verilerde ise Kasım 2021’den bu yana istisnasız her ay İsrail’e yapılan ihracatın bir önceki yılın aynı ayına göre düşüş gösterdiği tespit ediliyor. Kısacası, Türkiye’nin İsrail’e ihracatı aslında yaklaşık bir buçuk senedir hız kesiyor.

Asimetrik ekonomik bağımlılık
İkinci detay olarak Türkiye ile İsrail arasındaki ekonomik bağımlılık ilişkisinin dinamiklerine bakmak gerekiyor. Her ne kadar İsrail, Türkiye için önemli bir pazar ve İsrail için de Türkiye kaliteli ve makul maliyetli bir ithalat kaynağı olsa da bu ilişki asimetrik bir yapıya sahip. Ekonomik anlamda İsrail Türkiye’ye, Türkiye’nin İsrail’e olduğundan çok daha fazla bağımlı durumda ve rakamlar da bu durumu net bir şekilde ortaya koyuyor.

İsrail’in Türkiye’den en fazla ithal ettiği ürünlerin ilk sırasında demir çelik kategorisi bulunuyor. Türkiye, bir önceki yıl bu kategoride İsrail’e 1,19 milyar dolarlık ihracat yaptı. Bu şekilde İsrail, tüm dünyadan satın aldığı demir ve çeliğin yüzde 39,6’sını Türkiye’den tedarik etti. İsrail'in bu kategori altındaki alaşımlı çelikten çubuk ve profiller gibi bazı spesifik ürünlerde yaptığı ithalatta Türkiye’nin payının yüzde 87’lere kadar çıktığı görülüyor. Buna karşılık Türkiye’nin toplam demir ve çelik ihracatında İsrail’in payı ise sadece yüzde 8,2. Benzer bir durum yine iki ülke arasındaki ticarette ağırlıklı bir konuma sahip olan çimento için de geçerli. Çimentoda İsrail’in satın almak için Türkiye’ye bağımlılığı yüzde 54,8 iken Türkiye’nin çimento satmak için İsrail’e bağımlılığı ise sadece yüzde 14,3'tür.

Türkiye’nin İsrail’e ihracatında ağırlıklı olan ve İsrail’in de özellikle Türkiye’den yaptığı ithalata bağımlı olduğu fasılların inşaat sektörüyle yakından ilgili olması dikkat çekiyor. Bu durum karşısında, Türkiye’nin uyguladığı ticari yaptırım nedeniyle İsrail’de özellikle inşaat sektörünün zora gireceğini, maliyetlerin ve dolayısıyla emlak fiyatlarının artacağını öngörebiliriz.

Diğer taraftan İsrail, örneğin bir yılda ithal ettiği 25 bin 874 ton domatesin tamamını, 8 bin 53 ton alüminyum cevherinin yüzde 95’ini, 32 bin 554 ton kirecin yüzde 94’ünü, 734 ton pamuğun yüzde 91’ini, 122 ton boratın ve 114 ton sentetik ipliğin yüzde 86’sını Türkiye’den aldı. Listeyi uzatmak mümkün. Tüm bu alanlarda Türkiye, İsrail ekonomisi için olmazsa olmaz bir kaynak, buna karşılık İsrail ise Türkiye açısından birçok pazardan sadece bir tanesi konumundadır.

Türkiye’nin İsrail’e ihracatı durdurması, İsrail’in başka tedarikçilere yönelmesine yol açacak. Bu durum İsrail için bir taraftan tedarik zincirlerinde vakit ve nakit kaybı anlamına gelirken, diğer taraftan İsrailli tüketici ve üreticiler için maliyetlerin artmasına sebep olacak. Birçok durumda İsrail, Türkiye’den alacağı ürünleri başka yerden ikame etmek için daha yüksek fiyat ile daha düşük kaliteyi kabul etmek zorunda kalacak. Bu sebeple ülkedeki enflasyonist baskılar güçlenecek. Ülkede üretici fiyatlarının artması üretim ve ihracatı da zayıflatabilecek. Zaten İsrail’de Ağustos 2023’den beri sürekli düşen aylık enflasyon, Mart 2024 itibariyle yeniden yükselişe geçmişti.

Farklı yansımalar
Ticareti durdurma kararının ekonomik anlamda birçok farklı yansıması olacak. Bu durum birçok farklı soruyu akıllara getiriyor. Örneğin, "Doğu Akdeniz’de önemli bir konumu olan Hayfa Limanı’nın kullanılmaması bölgedeki lojistik ve taşımacılık imkanlarını ve koridorları nasıl etkileyecek? Türkiye ve İsrail arasındaki 1997 tarihli serbest ticaret anlaşması ne olacak? Her iki ülkenin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyesi olduğu düşünüldüğünde bu bağlamda nasıl bir süreç söz konusu olacak?" gibi soruların yakından takip edilmesi gerekiyor.

Türkiye’nin aldığı karar ekonomik olarak, kendisini de İsrail’i de etkileyecek. Ticaretin tamamen durmasından İsrail’in çok daha fazla zarar görecek olması nedeniyle Türkiye’nin girişiminin İsrail'in Gazze politikası üzerinde bir etki yaratması ve bu yöndeki uluslararası çabaların önemli bir sac ayağını oluşturması bekleniyor.

Diğer ülkeler İsrail'le ticareti kısıtlar mı?
Ticaret Bakanlığı’nın açıklamasında “İsrail hükümeti, Gazze'ye kesintisiz ve yeterli miktarda insani yardım akışına izin verinceye kadar Türkiye söz konusu yeni tedbirleri kesin ve kararlı bir şekilde uygulayacaktır.” ifadesine yer veriliyor. Kendisi için zarara yol açacak bir ekonomik durumun sona erdirilmesi yine İsrail hükümetinin elindedir. Ülke içerisindeki ekonomik baskıların giderek artması da hükümeti bu yönde bir karar almaya yönlendirebilir. Ancak bu kararın gecikmesi, Gazze’deki durumun da bu sırada giderek ağırlaşması, dolayısıyla uluslararası kamuoyunda İsrail’e yönelik tepkilerin giderek artması durumunda ise diğer ülkeler de somut girişimlerde bulunmak mecburiyetini hissedecekler ve siyaseten nispeten kolay olan ekonomik yaptırımlardan başlayacaklardır. Eğer İsrail hükümetinin olumsuz tutumu devam ederse, Türkiye’nin ticaret kısıtlamalarına diğer ülkeler de farklı ölçeklerde her zaman topyekun bir ticareti durdurma söz konusu olmasa da katılabilir.

Gazze’de yaşanan insanlık dramının artık sonra ermesi, çözümsüzlüğün artık yerini çözüme bırakması gerekiyor. Türkiye’nin ekonomi alanında attığı adımların bu çözüme katkıda bulunmasını ümit ediyoruz.

[Dr. Altay Atlı, Koç Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi ve Atlı Global Danışmanlık kurucu yöneticisidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir. (AA)