İnsan doğduğu toprakta kök salar, onun suyundan içer, havasından nefes alır ve bütün varlığıyla o toprağa bağlanır. Vatana sevgisi, onu korumak insanın kanında, ruhunda taşıdığı en yüce duygulardandır. Vatan sevgisi öyle bir değerdir ki, gerektiğinde insan kendi hayatını bile bu mukaddes ideal uğruna feda etmeye hazır olur.
Kahramanlık ise vatan sevgisinin en yüce ifadesidir. Kahraman, şahsi menfaatlerini, rahatını, hatta hayatını bile halkının özgürlüğü ve topraklarının bütünlüğü uğruna feda eden kimsedir. Kahramanlık herkesin yapabileceği bir iş değildir; bu, ancak büyük bir yüreğin, sarsılmaz bir iradenin ve eğilmez bir ruhun işidir. Kahramanlar öyle bir zirveye yükselirler ki, zaman onların adını silemez; aksine, nesilden nesile bir ışık gibi aktarır.
Kahramanlık yalnızca savaş meydanında gösterilen yiğitlik değildir. Gerçek kahramanlık, aynı zamanda halkın millî kimliğini korumak, haklı sesini dünyaya duyurmak ve adaletsizliğe karşı sarsılmaz bir duruş sergilemektir. Kahramanlar, halkın hafızasında bir kahramanlık destanı gibi yaşar, gelecek nesillere yol gösteren birer meşale hâline gelirler. Onların hayatı ve mücadelesi kanıtlar ki, vatan sevgisi yalnızca sözle değil, aynı zamanda eylem ve fedakârlıkla mümkündür.
Azerbaycan halkı tarih boyunca sayısız kahramanlar yetiştirmiştir. Her dönem, kendi yiğit evlatlarıyla hatırlanır. Onlar toprak uğruna, özgürlük uğruna, hak uğruna canlarını feda etmiş ve adlarını tarihe altın harflerle yazdırmışlardır. Bugün biz onların sayesinde özgür ve bağımsız devletimizin vatandaşları olarak yaşıyoruz. Onların kahramanlığı bizim için hem bir gurur kaynağı hem de gelecek nesiller için örnektir.
Bu kahramanlık zirvesine yükselenlerden biri de Azerbaycan’ın Millî Kahramanı, değerli gazeteci Çingiz Mustafayev’dir. O, kalemini ve kamerasını bir silah gibi kullanarak Vatan Savaşı’nın en sıcak noktalarına gitmiş, hayatını tehlikeye atarak halkımızın haklı sesini dünyaya duyurmuştur. Çingiz Mustafayev’in çektiği görüntüler yalnızca bir muhabirin çalışması değildi; onlar halkın acısını, derdini, kahramanlığını ve mücadelesini gelecek nesillere aktaran canlı bir tarihti.
Çingiz, Hocalı faciasının dehşetlerini tüm dünyaya göstererek Ermeni vandalizminin, insanlığa karşı işlenen vahşetin hem şahidi hem de tanığı oldu. Onun fedakârlığı sayesinde Azerbaycan gerçekleri uluslararası arenada duyuldu, haklı sesimiz daha gür bir şekilde yankılandı. O, hiçbir zorluktan korkmadı, gazetecilik mesleğine ve vatanına olan sadakatini son nefesine kadar korudu. Çingiz Mustafayev’in hayatı ve faaliyeti kanıtlamaktadır ki, kahramanlık yalnızca silahla değil, aynı zamanda sözle, kalemle ve kamerayla da mümkündür. O, halkın hafızasında bir gazeteciden çok, vatan uğruna canını feda etmiş bir kahraman olarak yaşayacaktır.
Azerbaycan’ın Millî Kahramanı, unutulmaz televizyon gazetecisi Çingiz Mustafayev, 29 Ağustos 1960 tarihinde Astrahan bölgesinin Ahtyubinsk rayonuna bağlı Kapustin-Yar kasabasında asker bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Çingiz, daha küçük yaşlarından itibaren hayatın askerî disiplini içerisinde büyümüştür. 1964 yılında ailesiyle birlikte Bakü’ye taşınan Çingiz’in babası Fuad Mustafayev onun asker olmasını istese de, kader onu bambaşka bir zirveye – gazeteciliğin yüceliğine götürecekti.
Çingiz, 1970’li yıllarda SSCB’de ve Azerbaycan’da ilk disko kulübün kurucusu olmuştur. O, Azerbaycan’ın ilk DJ’i olarak tanınmaktadır. Mustafayev’in önderliğinde, 12 kişiden oluşan “light DJ” ve “teknik”lerden meydana gelen “3M” adlı grup kurulmuştur. 167 numaralı okulun mezunu olan Çingiz, 1977 yılında Azerbaycan Tıp Enstitüsü’ne girmiş ve 1983 yılında hekim diplomasıyla mezun olmuştur. Bir süre Şabran’da, daha sonra İnşaat Mühendisleri Enstitüsü’nün yurdunda doktor olarak çalışmıştır. Ancak onun hayat yolunun en önemli sayfaları bu meslekle ilgili değildi.
Şekil 1. Çingiz Mustafayev, Turgut Özal’dan röportaj alıyor.
1980–1990’lı yıllar Azerbaycan için ağır sınavların dönemi idi. Karabağ’da başlayan Ermeni saldırıları Çingiz’in de susmasına izin vermedi. O, hekim önlüğünü çıkarıp gazeteci mikrofonunu, daha doğrusu kamerasını eline aldı. Azerbaycan televizyonunda çeşitli programlar hazırlayarak medya alanında kendi üslubunu ortaya koydu.
Onun en büyük hizmeti – savaşın canlı tanığı olarak tüm tehlikelere rağmen cephe hattında çektiği röportajlarla halkımızın haklı sesini dünyaya duyurması oldu. Devlet televizyonundaki sansür buna izin vermiyordu, ancak Çingiz “215 kl” stüdyosunu kurarak sansürü aştı ve Azerbaycan’ın gerçeklerini Avrupa ve Amerika televizyon kanallarına kadar ulaşdırdı.
Çingiz Mustafayev’in adı Hocalı ile ebediyen bağlıdır. 20. yüzyılda gerçekleşen en zalim ve en dehşet verici cinayetlerden biri – Hocalı soykırımı, Azerbaycan halkının hafızasına ebedi bir felaket olarak kazındı. 1992 yılının 25 Şubat’tan 26 Şubat’a geçen gecesi Hocalı şehri, Ermeni silahlı güçlerinin ve yabancı paralı birliklerin saldırısına maruz kaldı. Sadece bir gecede sivil halka görülmemiş bir vahşetle hücum edildi. Şehir yerle bir edildi, evler ateşe verildi, aileler halinde insanlar katledildi. Onun felaketten iki gün sonra – 28 Şubat 1992’de kaydettiği dehşet verici görüntüler, Ermeni vandalizminin dünyaya teşhirinde bir dönüm noktası oldu. O görüntüler sadece kameranın hafızasına değil, tüm Azerbaycan halkının hafızasına kazındı.
Çingiz çekerken ağlıyordu, fakat kamerasını omzundan indirmiyordu. Çünkü o biliyordu: bu görüntüler gelecek nesillerin, dünyanın Azerbaycan halkının başına getirilen felaketlerin tanığı olacak.
Televizyon gazetecisi cepheye sadece çekim yapmak için gitmiyordu.
Şekil 2. Çingiz Mustafayev, savaş siperinde askerlerle.
O, bazen bir asker, bazen subay, bazen de komutan gibi savaş meydanında yer alıyordu. Çingiz Mustafayev, 15 Haziran 1992’de Hocalı rayonunun Nahçıvanik köyünde yaptığı bir sonraki çekim sırasında şarapnel parçasıyla şehit düştü. Kamerasını omzundan indirmeden şehitlik mertebesine yükseldi.
Çingiz Mustafayev, 6 Kasım 1992 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile ölümünden sonra “Azerbaycan’ın Millî Kahramanı” unvanına layık görüldü. Onun hatırası halkımızın hafızasında daima yaşamaktadır:
-Şehitler Hiyabanı’nda yatmaktadır,
-Bakü’de yaşadığı binanın önüne büstü yerleştirilmiştir,
-Bakü sokaklarından biri onun adını taşımaktadır,
-Şabran şehrinde onun adına bir park yapılmıştır,
-“Çingiz Zirvesi” adı verilen 4062 metre yüksekliğindeki Şahdağ zirvesi sonsuza dek onun adıyla anılmaktadır,
-Çingiz Mustafayev Fonu, çeşitli ödül ve projelerle onun yolunu yaşatmaktadır.
Çingiz Mustafayev sadece bir gazeteci değildi, halkın acısını dünyaya haykıran bir kahramandı. Elinde silah değil, kamera tutarak savaşa atıldı. Onun kahramanlığı destanlara layıktır. Bugün biz Hocalı’yı düşündüğümüzde, Karabağ savaşını hatırladığımızda gözümüzün önüne ilk gelenlerden biri de Çingiz Mustafayev’dir. Çünkü o, ömrünü halkına, gerçeğe ve Vatan’a adadı.