Bu yüce nitelikler yalnız erkeklere değil, kadınlara da özgü olmuş; halkın zor ve sınav dolu dönemlerinde Azerbaycan kadını her zaman iradesi, cesareti ve sadakatiyle ön plana çıkmıştır. Tarihin eski dönemlerinden itibaren bir anne olarak evlat yetiştiren, aileye ve topluma temel olan Azerbaycan kadını, aynı zamanda vatanın zor günlerinde cepheye koşarak savaş meydanında kahramanlık göstermiştir. O, yalnızca ailesinin dayanağı değil, aynı zamanda milletin onur ve şeref sembolüne dönüşmüştür.
Özellikle 20. yüzyılın karmaşık ve zorlu dönemlerinde — İkinci Dünya Savaşı sırasında — Azerbaycan kadınlarının gösterdiği fedakârlık ve kahramanlık eşsizdir. Onlar yalnızca evde, ailede değil, aynı zamanda cephenin en tehlikeli noktalarında, zorlu şartlar altında çalışmaya hazır olduklarını kanıtlamışlardır. Binlerce Azerbaycanlı kadın, savaş bölgelerinde farklı görevlerde yer alarak hem ön cephede hem de arka cephede önemli hizmetlerde bulunmuştur.
Bu kadınlar arasında hemşireler, muhabereciler, sağlıkçılar, şoförler, mühendisler ve elbette silah alarak savaşan kahramanlar da vardı. Onlar yaralı askerlere yardım etmiş, bilgilerin zamanında ve doğru bir şekilde iletilmesini sağlamış, stratejik alanlarda görev yapmış ve savaş alanında büyük cesaret sergilemişlerdir.
Azerbaycan kadınının İkinci Dünya Savaşı’ndaki rolü sadece istatistiklerle değil, gerçek kahramanlık örnekleriyle ölçülmektedir. Bu kahramanlık geleneği yalnızca geçmişte değil, bugün de devam etmektedir. Vatan Savaşı’nda (2020) da Azerbaycan kadınları yine hem arka cephede, hem bilgi ve sağlık alanlarında, bazıları ise doğrudan savaş meydanında vatanın savunması için çalışarak atalarının yolunu onurla sürdürmüşlerdir.
Tüm bu gerçekler bir kez daha göstermektedir ki, Azerbaycan kadını tarih boyunca yalnızca ailesinin değil, tüm bir milletin yükünü omuzlarında taşıyabilecek kadar güçlü, vatanına sadık ve fedakâr olmuştur. Onun sergilediği kahramanlık ve fedakârlık, gelecek nesiller için bir örnek olarak daima saygıyla hatırlanmalıdır.
Bu kahraman kadınlardan biri de Azerbaycan’ın ilk kadın keskin nişancısı olarak tarihe geçen Ziba Ganiyeva olmuştur. O, yalnız Azerbaycan’ın ilk kadın keskin nişancısı olmakla kalmamış, aynı zamanda kadın iradesinin, azim ve fedakârlığın simgesine dönüşmüştür.
Şekil 1. Ziba Ganiyeva
Ziba Ganiyeva 20 Ağustos 1923 tarihinde dünyaya gelmiştir. Doğum yeri hakkında çeşitli kaynaklarda farklı bilgilere rastlanmaktadır. Bazı kaynaklar onun Azerbaycan’ın Şamahı şehrinde, diğerleri ise Kazakistan’ın Çimkent veya Özbekistan’ın Gülistan şehirlerinde doğduğunu belirtmektedir. Ancak onun aslen Azerbaycanlı olduğu kesindir – babası Paşa Ganiyev öğretmen ve tercüman, annesi ise Özbek kökenliydi.
Ziba’nın hayatına daha genç yaşlarında ağır sınavlar düşmüştür. 1937 yılındaki baskı (repressiya) döneminde annesi tutuklanmış, babası ise kızının hayatını kurtarmak için onu resmî olarak reddetmek zorunda kalmıştır. Böylece Ziba, 14 yaşında yetim kalmış ve hayat mücadelesini tek başına sürdürmek zorunda olmuştur.
Tüm bu zorluklara rağmen, Ziba sanata büyük ilgi göstərmiştir. Dansa olan sevgisi onu halk yaratıcıları evine götürmüş ve öğretmeninin yönlendirmesiyle 1937 yılında Taşkent’teki Özbekistan Filarmonisi’nin koreografi bölümüne kabul edilmiştir. Ziba burada kısa sürede yeteneği ve zarafetiyle dikkat çekmiş, "Doğunun Yermolova’sı" olarak adlandırılmıştır – bu ifade onun gelecekte büyük bir sahne yıldızı olacağına olan inancın göstergesiydi.
Sanat alanında kariyer planları yapan Ziba, 1940 yılında Moskova’ya giderek Devlet Tiyatro Sanatı Enstitüsü’nün oyunculuk bölümüne kabul edilmiştir. Ancak 1941 yılının Haziran ayında başlayan İkinci Dünya Savaşı, tüm hayallerini altüst etmiştir. Ziba, binlerce Sovyet genci gibi gönüllü olarak cepheye yazılmıştır.
Öncelikle hemşire olarak göreve başlayan Ziba daha sonra keskin nişancı eğitimi almıştır. Burada ateşli silahların kullanımı, keskin nişancı tüfeği ile hedefi isabetli şekilde vurma, keşif ve gizlenme taktikleri, optik nişangâh kullanımı ve hatta sambo teknikleri gibi pek çok alanda eğitim almıştır. Aynı zamanda kayakla hareket etme ve kış koşullarında savaş becerilerini de mükemmelleştirmiştir.
Ziba Ganiyeva, 1941 yılının Ekim ayında İşçi-Köylü Kızıl Ordusu’na katılmıştır. Kısa sürede keskin nişancı yetenekleriyle öne çıkmış ve cephelere – Leningrad ve Kuzeybatı cephelerine – gönderilmiştir. O, 3. Moskova Komünist Tümeni bünyesinde savaşmış ve 151. motorize piyade keşif taburunda keskin nişancı-keşifçi olarak görev yapmıştır.
Cephedeki faaliyetleri birçok gazete ve derginin konusu olmuştur. Sovyet basını onu kahraman bir kadın olarak tanıtmıştır. Ziba Ganiyeva, keskin nişancı olarak 129 Nazi askerini etkisiz hale getirmiştir ki bu, olağanüstü bir başarıdır. Bu başarılarından dolayı "Kızıl Bayrak" Nişanı, "Kızıl Yıldız" Nişanı ve "Moskova’nın Savunmasına Katkı" Madalyası ile ödüllendirilmiştir.
Şekil 2. Ziba Ganiyeva asker arkadaşlarıyla
Özellikle 7 Kasım 1941’de Moskova’nın Kızıl Meydanı’nda düzenlenen askeri geçitte yer alması, onun askeri özgeçmişinde özel bir yere sahiptir. Bu geçidin hemen ardından cepheye gönderilmiş ve savaşlara katılmıştır. Ziba ayrıca keşifçi ve telsiz operatörü (haberleşmeci) olarak da görev yapmıştır. Düşman hattının gerisine sızarak istihbarat toplar ve telsizle birimine iletirdi. Keskin nişancı olarak hedefleri büyük bir isabetle imha eder; bir çatışmada tek başına 21 düşman askerini etkisiz hale getirir. Savaş arkadaşları Valentina Galanina’nın anılarından:
“1942 baharında taburumuzun taarruzu sona ermişti, Ziba ile birlikte geçici sessizlikten yararlanarak keskin nişancı ‘avı’ üzerine ciddi bir antrenman yapmaya karar verdik. Mevzilerimizin 10 metrelik mesafelerinde Hitlerci askerleri konuşlandırmışlar ve siperlerini güçlendiriyorlardı. Çok rahat davranıyorlardı. Biz mevzi seçip hedefimizi belirledik. Aynı anda ateş ettik ve iki faşist eşzamanlı olarak vuruldu.”
1942 Mayısında Ziba Ganiyeva Bolşoye Vraqovo köyü uğrunda süren çatışmalarda ağır şekilde yaralanır. Şarapnel yarası alan Ziba, cepheden yoldaşları tarafından çıkarılarak Moskova’daki bir hastaneye sevk edilir. Burada hayatını Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti Başkanlığına bağlı Nikolay Mihayloviç Şvernik ve eşi Mariya Fyodorovna kurtarır. Mariya Fyodorovna uzun süre onun yanında kalarak iyileşmesine yardımcı olur ve Ziba’yı adeta kendi kızı gibi himayesine alır.
1942 yılında “Rabotnitsa” dergisinin 19–20. sayısında yayımlanan çağrısından:
“Düşmanlar bizim güzel, muhteşem Kafkasya’mıza saldırıyorlar. Dağların kadınları: Kazaklar, Çeçenler, Kabardey-Balkarlar, Azerbaycanlılar, Gürcüler, Ermeniler — Kafkasya ve Transkafkasya semalarında yaşayan herkes, düşmanın haydut çetelerine karşı koca koca kocalarınızın ve kardeşlerinizin yanında durun! Petrolle, pamukla, çiçekli bağların ürünleriyle — elleriyle yarattıkları her şeyle; emekçi erkekler ve kadınlar, düşmana vurabilirsiniz! Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’ni fethetmek isteyen lanetli barbarlara karşı savunalım: özgürlük, onur, haysiyet! Düşmana evlerimizi, çocuklarımızı vermeyeceğiz! Düşmanlara ölüm! Keskin, sert silahlarımızdan düşmana kesin ölüm!”
Ağır yaralanma ve uzun tedavi sürecinden sonra Ziba cepheye geri dönse de, ikinci kez yaralandıktan sonra savaş alanına bir daha dönmemeye karar verir. Savaş sonrası ise oyunculuğa geri döner ve 1945’te “Tahir ve Zöhre” filminde prenses Moahim rolünde oynar.
Şekil 3. Ziba Ganiyeva filmde
Ziba daha sonra bilimsel faaliyetlere yönelmiştir. Hint felsefesine ilgi duyarak Moskova Doğu Bilimleri Enstitüsü’ne girmiş ve burada Urdu dili üzerine uzmanlaşmıştır. Hindistan ve Türkiye’de bilimsel görevlerle bulunmuş, Cevahirlal Nehru ve İndira Gandi ile görüşmeler gerçekleştirmiştir. Aynı zamanda kadınların uluslararası barış hareketlerinde de aktif şekilde yer almıştır.
Ziba Ganiyeva savaş sonrasında Sovyetler Birliği diplomatı Tofiq Gadirov ile evlenmiştir. Bu evlilikten Marat adında bir oğlu dünyaya gelmiştir. Ailesiyle birlikte Moskova’da yaşamış, bir süre Bakü Yüksek Parti Okulu’nda ders vermiştir. Sanat ve kültür dünyasıyla bağlantısı hiçbir zaman kopmamış; tanınmış yönetmenler, ressamlar ve oyuncularla dostluklar kurmuş, bunlar arasında Tahir Salahov ve Mehdi Mammedov gibi sanat insanlarıyla yakın ilişkiler içinde olmuştur.
Ziba Ganiyeva, 1985 yılında 1. Derece Vatan Savaşı Nişanı ile de ödüllendirilmiştir. Son olarak 1990’lı yılların ortalarında Bakü’ye gelmiş ve Şehitler Hiyabanı’nı (Şehitler Yolu) ziyaret etmiştir. O, 2010 yılında Moskova’da vefat etmiştir.
Azerbaycan tarihine adını altın harflerle yazdırmış nadir şahsiyetlerden biri de Ziba Ganiyeva’dır. Onun İkinci Dünya Savaşı’nda gösterdiği kahramanlık, keskin nişancı olarak sergilediği profesyonellik ve cesaret, Azerbaycan kadınının irade ve gücünü açık şekilde ortaya koymuştur. Ziba Ganiyeva yalnızca düşmana karşı savaşmamış, aynı zamanda döneminin kadınlarına örnek olmuş, toplumun yerleşmiş kalıplarını kırarak yeni bir yol açmıştır.
Bugün onun mirası, hem kahramanlık tarihimizin hem de Azerbaycan kadınının fedakârlık geçmişinin parlak sayfalarından birini teşkil etmektedir. Ziba Ganiyeva gibi yiğit evlatlarımızın hatırası daima saygıyla anılmalı, onların yaşam ve mücadele yolları genç nesillere örnek olarak gösterilmelidir.