-“Ey Musa! Beni gö­re­me­ye­cek­sin (Len-te­râ­nî) me­alin­de­ki aye­ti-ke­ri­me ile mu­ka­be­le etmiş.[8]

Bu haf­ta­ki ya­zı­mız­da, 19. Yüz­yıl ilim kül­tür ve sanat ri­ca­li­miz­den güzel anek­dot ve nük­te­ler­den bir buket yap­tım. Ra­ma­zan ayı­nın muh­te­va­sı­na uygun olur diye dü­şün­dü­ğüm bir çeşit “Ra­ma­zan­na­me” ol­muş­tur sa­nı­rım. Siz muh­te­rem oku­yu­cu­la­rı­ma arz ede­rim efen­dim.
“(Yusuf Kamil Paşa) Babı âli­den ak­şam­la­rı bazen yayan avdet eder­ken ya­nın­dan dal­gın dal­gın ge­çen­le­rin za­ru­re­ti­ni is­tid­lal ede­rek biz­zat ya­vaş­ça ya­na­şıp, cep­le­ri­ne para atmak yahut ar­ka­dan gelen ağa­la­ra at­tır­mak ve ca­mi­le­re git­tik­çe imam, mü­ez­zin ve kay­yım­la­ra ve va­iz­le­re ve fa­kir­le­re para ver­mek iti­ya­dın­day­mış.
Ka­dir­şi­nas olan Paşa, kimde is­ti­dat ve li­ya­kat görse “li­sa­nen ve ih­sa­nen “ hi­ma­ye eder, her su­ret­te teş­vik ve ter­ğib eder­miş. Mus­ta­fa Reşid Paşa’nın ve­fa­tın­dan sonra Şi­na­si’yi hi­ma­ye et­miş­tir. Ebuz­zi­ya, ha­mi­si­nin ve­fa­tın­dan sonra Âli Paşa ta­ra­fın­dan “rüt­be­si­nin ref’i, me­mu­ri­ye­tin­den def’i, ma­aşı­nın kat’ı” şek­lin­de tah­kir ve ta’zib edil­mek is­te­ni­len Şi­na­si’yi Kamil Paşa’nın hi­ma­ye ede­rek daha elim va­zi­yet­le­re düş­mek­ten kur­tar­dı­ğı­nı ifade edi­yor. Yine Ebuz­zi­ya, Reşid, Âli ve Fuat Pa­şa­la­rın re­ka­be­tin­den bah­set­ti­ği sı­ra­da, “Reşit Paşa’nın ve­fa­tın­dan sonra bu hi­ma­ye Yusuf Kamil Paşa’ya in­ti­kal eder. Be­ri­ki­ler de onun ha­tı­rı için iliş­mez­ler­di” diyor.[2]
**
Âli Paşa ha­ya­tı bo­yun­ca borç­tan kur­tu­la­ma­mış­tır. Âli Paşa, para sı­kın­tı­sı çek­ti­ği zaman kom­şu­su ve pek eski dostu olan Yusuf Kâmil Paşa’ya bir mek­tup gön­de­re­rek para is­ter­miş. Bir de­fa­sın­da senet gön­de­re­rek bin altın is­te­me­si üze­ri­ne Kamil Paşa, âdeti üzere, se­ne­din müh­rü­nü ko­pa­rıp zarfa ko­ya­rak, para ile be­ra­ber gön­der­di­ği mer­vi­dir.[3]

Âli Paşa, fakir bir aile­nin ço­cu­ğu­dur. Ka­va­la­lı Meh­met Ali Paşa’nın to­ru­nu Mı­sır­lı Mus­ta­fa Fazıl Paşa, ken­di­si­ni tah­kir ve tez­yif ba­bın­da:
- “Âli Paşa, Bah­çe­ka­pı­sı, ka­pı­cı­sı­nın oğ­lu­dur” de­di­ği­ni bir mec­lis­te Paşa’ya söy­le­miş­ler. O da:
-“ Vâkıa biz Bah­çe­ka­pı­sı ka­pı­cı­sı­nın oğ­lu­yuz. Lakin Allah’a ham­dol­sun bugün Ma­kam-ı Sa­da­ret­te bu­lu­nu­yo­ruz. Acaba ken­di­le­ri Mısır Va­li­si­nin oğlu ol­ma­sa­lar­dı ne ola­cak­lar­dı?” ce­va­bı­nı ver­miş­tir. [4]
**
“Ebu’l Burun “ [5] la­kap­lı Vehbi Molla, ci­var­da yan­gın çık­ma­sı üze­ri­ne, mi­sa­fir­ler üst katta pen­ce­re­den ba­kar­lar­ken ki­mi­si yan­gı­nın uzak ol­du­ğu­nu, ki­mi­si yakın ol­du­ğu­nu beyan et­tik­le­ri sı­ra­da Vehbi Molla:
-“Canım efen­dim, işte bur­nu­mu­zun di­bin­de” de­me­siy­le asrın nük­te­dan­la­rın­dan Nihad Bey, Molla’nın bur­nu­nu tel­mi­hen:
-“Evet! Sizin bur­nu­nu­zun di­bin­de” diye cevap ver­miş.

O va­kit­ler Er­kan-ı Harp Da­ire­sin­de tan­zim olu­nan İstan­bul Ha­ri­ta­sı­nı mu­aye­ne eden za­rif­ler­den bir zat, ha­ri­ta­nın yan­lış ol­du­ğu­nu, çünkü sa­hil­ler­de “Saray Burnu”, “Moda Burnu” gibi bu­run­lar gös­te­ril­di­ği halde Fın­dık­lı’da ya­lı­sı olan Molla’nın bur­nu­nu tel­mi­hen “Molla Burnu “ gös­te­ril­me­di­ği­ni söy­le­miş­tir.[6]
**
Hafız Ömer Efen­di, Âli Paşa’nın ko­na­ğı­nın en mak­bul şah­si­yet­le­rin­den bi­ri­dir. Ken­di­si kahve tir­ya­ki­si ol­du­ğun­dan se­ya­hat es­na­sın­da Sul­ta­ni­ye Va­pu­ru­nun baş ta­ra­fın­da za­bi­tan için bir kahve ocağı ol­du­ğu­nu ken­di­si­ne haber ver­dik­le­rin­den mem­nun olup ara sıra oraya gider kahve içer­miş. Yol­cu­luk sı­ra­sın­da Sul­tan Ab­dü­la­ziz va­pu­run yu­ka­rı­sın­da ge­zi­nir­ken:
-“Bu ateş yanan mahal nedir?” diye sual bu­yur­muş. Kahve Ocağı ol­du­ğu­nu an­la­yın­ca yan­gın vu­ku­un­dan pek kork­tu­ğun­dan hemen kal­dı­rıl­ma­sı­nı em­ret­miş. Hafız Ömer Efen­di er­te­si gün ka­ma­ra­sın­da ya­ta­ğın­dan kal­kıp sabah kah­ve­si­ni içmek için doğ­ru­ca, va­pu­run baş ta­ra­fı­na git­miş. Fakat kahve oca­ğı­nı ye­rin­de bu­la­ma­mış. Se­be­bi­ni an­la­yın­ca:
-“Süb­ha­nal­lah! Ba­ba­sı Ye­ni­çe­ri Oca­ğı­nı kal­dır­mış­tı, kendi de bizim kahve oca­ğı­nı kal­dır­dı” demiş. [7]
**
Ke­çe­ci­za­de Fuad Paşa, bir gün san­dal ile Ma­li­ye Na­zı­rı, Musa Saf­ve­ti Paşa’nın ya­lı­sı­nın önün­den ge­çer­ken, Musa Saf­ve­ti Pa­şa­yı pen­ce­re­de gö­rün­ce selam ver­miş. Biraz aşi­na­lık et­tik­ten sonra, Musa Saf­ve­ti Paşa:
-“Çok­tan te­nez­zül buy­rul­ma­dı. Hiç efen­di­mi­zi gö­re­me­yecek miyiz? “ de­yin­ce, Fuad Paşa meş­hur ha­zır­ce­vap­lı­ğıy­la:
-“Ey Musa! Beni gö­re­me­ye­cek­sin (Len-te­râ­nî) me­alin­de­ki aye­ti-ke­ri­me ile mu­ka­be­le etmiş.[8]
**
Ahmet Vefik Paşa “ İnsa­nın zayi edecek bir da­ki­ka­sı yok­tur “ der, ge­ce-gün­düz hatta yemek es­na­sın­da bile kitap tet­ki­kiy­le meş­gul olur­muş. Mes­ke­nin­de dört yanı ki­tap­lar­la dolu odada vak­ti­ni mü­ta­la­aya sarf eder­di. Kü­tüp­ha­ne­sin­de sa­yı­sı 15.000 e varan bir bi­rin­den kıy­met­li eser­le­ri ih­ti­va et­mek­tey­di.
Yan­gın teh­li­ke­sin­den sa­kı­na­rak kü­tüp­ha­ne­si­ni, ya­lı­sı­nın bah­çe­sin­de inşa et­tir­di­ği kar­gir bir köşk­te tesis et­miş­ti. Köş­kü­ne zi­ya­re­te gelen “er­bâb-ı dâniş” den biri kü­tüp­ha­ne­ye gi­rin­ce çok­tan beri ara­yıp bu­la­ma­dı­ğı bir ki­ta­bı orada görür ve:
-“Bir gece için ihsan bu­yu­ru­nuz. Oku­yup, iade ede­yim” der. Paşa ki­ta­bı elin­den alıp ye­ri­ne ko­ya­rak:
-“Ben bu kü­tüp­ha­ne­yi bir gece için şun­dan bun­dan al­dı­ğım ki­tap­lar­la vü­cu­da ge­tir­dim” di­ye­rek ödünç ki­tap­la­rın iade edil­me­di­ği­ne za­ri­fa­ne tel­mih­de bu­lu­nur.
Paşa’nın ve­fa­tın­dan sonra, borç­la­rı­nı öde­ye­bil­mek için kısım kısım sa­tıl­mış geri ka­lan­la­rı da ölü­mün­den iki sene sonra ba­sı­lı bir ka­ta­lo­ğu ya­pı­la­rak sa­tı­şa su­nul­muş­tur. Bu­ra­da­ki ki­tap­lar, Rıza Paşa gibi kitap me­rak­lı­la­rın­dan, Prag Üni­ver­si­te­si­ne kadar çe­şit­li yer­le­re da­ğıl­mış bu­lun­mak­ta­dır. Eser­le­rin bir kısmı ise dev­rin hü­ku­me­ti ta­ra­fın­dan satın alı­na­rak Da­rül­fü­nun Kü­tüp­ha­ne­si­ne ko­nul­muş­tur. [9]
Era­zil­den[10] biri Vefik Paşa’nın ya­lı­sı­na gider. Soh­bet es­na­sın­da, kadın ta­bi­at­lı bir ada­mın, na­mus­suz­lu­ğun­dan uzun uzadı bahs ve şi­kâ­yet ede­rek, zan­nın­ca onun müs­teh­cen hal­le­ri­ni kö­tü­le­mek su­re­tiy­le, kendi namus ve fa­zi­le­ti­ni an­lat­mak ister. Paşa, ol­gun­luk­la ve sa­kin­lik­le din­le­dik­ten sonra:
-“Na­mus­suz­lar­dan şi­kâ­yet etmek, bizim gibi na­mus­lu­la­rın hak­kı­dır. Senin gibi re­zil­le­rin şi­kâ­ye­te hakkı yok­tur. Kalk… dir git ke­ra­ta” diye koğar.[11] (299)
**
Sami Paşa’nın ço­cuk­la­rı bir bay­ram günü Paşa’yı zi­ya­ret­le­ri es­na­sın­da, büyük kar­deş­le­ri, ete­ği­ne var­dık­la­rı halde Sezai Bey, “ Mer­ha­ba ey iyi yol­daş” me­ali­ne uygun ola­rak uzak­tan te­men­na et­me­si, aza­me­ti­ne do­kun­du­ğun­dan:
-“Bir daha ge­li­şi­niz­de yakın gö­rü­şe­lim” di­ye­rek ders ver­miş ve Sami Pa­şa­za­de Sezai’yi utan­dır­mış­tır.[12]
Oruç­la­rı­nız ve iba­det­le­ri­niz mak­bul olsun. Ra­ma­zan ayın­da ak­ra­ba ve kom­şu­lar­dan baş­la­ya­rak, ih­ti­yaç sa­hip­le­ri­ni gö­zet­me­yi, fitre ve ze­kât­la­rı­nız­la yok­sul­la­rı se­vin­dir­me­yi unut­ma­ya­lım…

[1] https://​bay­ram­pa­sa­gun­dem.​com/​ko­se-ya­zi­la­ri/​n_​u_​k_​t_​e_​l_​e_​r_​-809.​html / https://​www.​ege­man­set.​com/​ya­zi-n-u-k-t-e-l-e-r
[2] Şem­set­tin Şeker, Zey­tin­bur­nu Be­le­di­ye­si Kül­tür yy. İst - 2013 sh: 235
[3] Şem­set­tin Şeker, ag.e sh: 271
[4] Şem­set­tin Şeker,a.g.e sh: 263
[5] Bu­ru­nun ba­ba­sı an­la­mın­da­dır. Burnu büyük ol­du­ğun­dan, bir yerde de, Arap­ça­sıy­la “Ebu’l-enf” geçer.
[6] Şem­set­tin Şeker, a.g.e sh: 263
[7] Şem­set­tin Şeker, a.g.e sh:266
[8] El-A’râf -143- Şol zaman ki, Mûsâ, mî­ka­tı­mı­za (bir iş için be­lir­le­nen zaman veya yer) geldi, Rabbi ona ke­lâ­mıy­la ih­sân­da bu­lun­du (ko­nuş­tu). "Ey Rab­bim, gös­ter bana Zât’ını da ba­ka­yım Sana" dedi. Rabbi ona bu­yur­du ki; "Beni kat’iyyen gö­re­mez­sin ve lâkin dağa bak, eğer o ye­rin­de du­ra­bi­lir­se, sonra sen de Beni gö­re­cek­sin". Daha sonra Rabbi dağa te­cel­lî edin­ce onu yerle bir edi­ver­di, Mûsâ da bay­gın düştü. Ayı­lıp ken­di­ne ge­lin­ce, "Sen Süb­hân’sın, tevbe ettim, Sana dön­düm ve ben ina­nan­la­rın il­ki­yim" dedi.
[9] Şem­set­tin Şeker, a.g.e sh:292
[10] Re­zil­ler­den
[11] Şem­set­tin Şeker, a.g.e sh:299
[12] Şem­set­tin Şeker, a.g.e sh:299